Kemal Tahir narrates the occupation days of Istanbul in 1920s in his book named The People Of The Slave City.
 - Kemal Tahir Esir Şehrin İnsanları isimli kitabında İstanbul'un 1920'li yıllardaki işgal günlerini anlatır.
What is your occupation? What do you do here?
 - İşin ne ? Burada ne yapıyorsun?
Tom is an unemployed security guard.
 - Tom işsiz bir güvenlik görevlisidir.
Tom has been unemployed for the past three months.
 - Tom son üç aydır işsiz.
The jobless rate in Japan was 3.4 percent in September 2015.
 - Japonya'da işsizlik oranı Eylül 2015'te yüzde 3.4 idi.
The number of jobless is at an all time high.
 - İşsiz sayısı tüm zamanların en yükseğindedir.
The export business isn't doing well.
 - İhracat işi iyi yapılmıyor.
My father is a businessman.
 - Babam bir iş adamıdır.
Ann can't find a job.
 - Ann, bir iş bulamıyor.
You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
 - Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine pachinko oynayarak tüm vaktini harcıyor.
He is my working mate.
 - O benim iş arkadaşımdır.
I think you will have done all the work soon.
 - Sanırım yakında tüm işleri bitirmiş olacaksınız.
I have no intention of meddling in your affairs.
 - İşlerine karışmaya niyetim yok.
I'll look after your affairs when you are dead.
 - Öldüğün zaman, senin işlerine ben bakacağım.
I have a lot of assignments to do today.
 - Bugün yapacak çok işim var.
Any doubts with the assignment?
 - Ödevle ilgili kafasında soru işareti olan?
Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
 - Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
She found employment as a typist.
 - O bir daktilocu olarak iş buldu.
The recession caused many businesses to close.
 - Durgunluk birçok işletmenin kapanmasına neden oldu.
Tom causes me a lot of extra work.
 - Tom başıma fazladan iş çıkarıyor.
I had to do all the housework, but I wish I had gone to the movies or shopping.
 - Bütün ev işlerini yapmak zorunda kaldım, ama keşke sinemaya ya da alışveriş yapmaya gitseydim.
My mother does her usual shopping on her way home from work.
 - Annem işten eve gelirken günlük alışverişini yapar.
Here is your appointment card.
 - İşte, randevu kartınız.
I canceled my appointment because of urgent business.
 - Acil bir işten dolayı randevumu iptal ettim.
Your robot will prepare meals, clean, wash dishes, and perform other household tasks.
 - Sizin robotunuz yemekleri hazırlayacak, temizleyecek, bulaşıkları yıkayacak, ve diğer ev işlerini yapacak.
I cooperated with him in the task.
 - Görevde onunla işbirliği yaptım.
Many small business owners belong to a chamber of commerce.
 - Birçok küçük işletme sahipleri bir ticaret odasına aittir.
The soul of commerce is upright dealing.
 - Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
I have a mission to accomplish.
 - Yapacak bir işim var.
Tom abandoned the mission and quit his job.
 - Tom görevini terk etti ve işinden ayrıldı.
You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
 - Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.
Illness prevented him from doing his work.
 - Hastalık onun işini yapmasını engelledi.
She has a gigantic appetite.
 - Onun devasa bir iştahı vardır.
Memory is an essential function of our brain.
 - Bellek beynimizin önemli bir işlevidir.
I think everything is functional.
 - Sanırım her şey işlevsel.
I want a hot shower before I go back to work.
 - İşe geri dönmeden önce sıcak bir duş istiyorum.
She shows no zeal for her work.
 - O, işi için hiç gayret göstermedi.
John claimed that the dishonest salesman had tricked him into buying a useless piece of machinery.
 - John sahtekâr satıcının işe yaramaz bir makine parçasını alırken onu kandırdığını iddia etti.
You really are a piece of work.
 - Sen gerçekten işin bir parçasısın.
I'm ready to start working whenever you are.
 - Sen her ne zaman hazır olursan, ben işe başlamaya hazırım.
He is my working mate.
 - O benim iş arkadaşımdır.
Tom didn't have as much trouble finding a job as he thought he would.
 - Tom'un olacağını düşündüğü kadar çok bir iş bulma sorunu olmadı.
Her novel ideas are time and again getting her into trouble with her more conservative colleagues.
 - Onun yeni fikirleri daha tutucu iş arkadaşlarıyla sık sık başını derde sokuyor.
We should draw the line between public and private affairs.
 - Biz resmî ve özel işler arasına çizgi çizmeliyiz.
If you are a parent, don't allow yourself to set your heart on any particular line of work for your children.
 - Eğer bir ebeveyn iseniz, çocuklarınız için belli bir iş dalını çok istemenize izin vermeyin.
He is holding up her work.
 - O onun işini engelliyor.
Tom was unable to hold a job or live by himself.
 - Tom bir iş bulamadı ya da tek başına yaşayamadı.
In England, Labor Day is in May.
 - İngiltere'de işçi bayramı mayıstadır.
We saw laborers blasting rocks.
 - Kayaları patlatan işçiler gördük.
Tom often runs errands for Mary.
 - Tom sık sık Mary'nin ayak işlerini yapar.
I have an errand to do in town.
 - Kasabada yapacak bir işim var.
Mr Tom Jones has agreed to serve as the project leader for this new work item.
 - Bay Tom Jones bu yeni iş için proje lideri olarak görev yapmayı kabul etti.
He planned the project along with his colleagues.
 - O ,projeyi iş arkadaşlarıyla birlikte planladı.
Do you want to trade jobs?
 - İşleri takas etmek ister misin?
Would you like to trade jobs?
 - İşleri takas etmek ister misiniz?
I have a great deal to do today.
 - Bugün yapacak çok işim var.
I have a great deal to do tonight.
 - Bu gece yapacak çok işim var.
Tom is respected in the business community because he is always fair and square in his dealings with others.
 - Tom, başkaları ile olan ilişkilerinde her zaman adil ve kararlı olduğundan dolayı iş dünyasında itibarlıdır.
I keep a daily record of my business dealings.
 - İş ilişkilerim hakkında günlük kayıt tutarım.
We always walk by the post office on the way to work.
 - Biz her zaman işe giderken postaneye yakın yürürüz.
I postponed doing my housework for a few hours.
 - Ben, birkaç saatliğine ev işimi yapmayı erteledim.
The two main operations in calculus are the integral and the derivative.
 - İntegral ve türev, kalkülüs'te iki ana işlemdir.
I have a few questions about Tom's operation.
 - Tom'un işlemi hakkında birkaç sorum var.
So far as he was concerned, things were going well.
 - Bildiği kadarıyla işler yolunda gidiyordu.
Don't interfere in private concerns.
 - Özel işlere karışmayın.
He occupies a prominent position in the firm.
 - O, firmada önemli bir konumu işgal eder.
The CEO's unwillingness to cooperate put us in a difficult position.
 - CEO'nun işbirliği yapma konusundaki isteksizliği bizi zor duruma soktu.
Tom is usually useless in these situations.
 - Tom genellikle bu durumlarda işe yaramaz.
I've got a situation to deal with.
 - İlgilenecek bir işim var.
This transaction was carried out in yen, rather than US dollars.
 - İşlem ABD dolarından daha ziyade yenle gerçekleştirilmiştir.
Nowadays, cryptography is often used to make online communications and transactions more secure.
 - Günümüzde, kriptografi genellikle online iletişim ve işlemleri daha güvenli yapmak için kullanılır.
Your duty is to save your country from a foreign invasion.
 - Senin görevin ülkeni bir yabancı işgalinden kurtarmak.
It's your duty to finish the job.
 - İşi bitirmek sizin göreviniz.
Computers have invaded every field.
 - Bilgisayarlar her yeri işgal etti.
Desperate needs lead to desperate deeds.
 - Umutsuz ihtiyaçlar umutsuz işlere yol açar.
Deeds are better than words.
 - İşler sözlerden daha iyidir.
Tom is all talk and no action.
 - Tom çok konuşan ve az iş yapan biridir.
Actions speak louder than words.
 - Söze bakılmaz, işe bakılır.
Union members will vote today on whether to take industrial action.
 - Bugün sendika üyeleri iş yavaşlatma eylemi yapıp yapmayacaklarını oylayacak.
Tom is all talk and no action.
 - Tom çok konuşan ve az iş yapan biridir.
I am going to ascertain the truth of the matter.
 - Ben işin aslını anlayacağım.
The only thing that matters is whether or not you can do the job.
 - Önemli olan tek şey, işi yapabilip yapamayacağındır.
My husband is out of work and looking for a job.
 - Kocam işsiz ve bir iş arıyor.
They are out of work now.
 - Onlar şimdi işsizler.
My brother is a well doer. He was just at the wrong place at the wrong time.
 - Erkek kardeşim iyi bir işyapandır. O sadece yanlış zamanda yanlış yerdeydi.
This seems to be a pretty busy place.
 - Bu oldukça işlek bir yer gibi görünüyor.
Tatoeba should not admit as collaborators those who only wish to denigrate its image and demean its activity.
 - Tatoeba, yalnızca imajını kötülemek ve faaliyetini aşağılamak isteyenleri işbirlikçi olarak kabul etmemeli.
Tom is showing no signs of brain activity.
 - Tom hiçbir beyin aktivitesi işareti göstermiyor.
Tom doesn't like Mary calling him at work.
 - Tom, Mary'nin onu iş yerinde aramasından hoşlanmıyor.
I'm calling in sick tomorrow.
 - Yarın işten hastalık izni alıyorum.
Regulations protect workers.
 - Düzenlemeler işçileri korur.
There need to be new regulations for export businesses.
 - İhracat işletmeleri için yeni düzenlemeler olmalı.
How long has John been out of job?.
This company has many business dealings abroad.
 - Bu şirketin yurt dışında birçok iş anlaşmaları vardır.
Tom is respected in the business community because he is always fair and square in his dealings with others.
 - Tom, başkaları ile olan ilişkilerinde her zaman adil ve kararlı olduğundan dolayı iş dünyasında itibarlıdır.
Tom did a professional job.
 - Tom profesyonel bir iş çıkardı.
Layla did a professional job.
 - Leyla profesyonel bir iş çıkardı.
This establishment attracts a clientele of both tourists and businessmen.
 - Bu şirket hem turistlerden hem de iş adamlarından müşteri çekiyor.
He has a good position in a government office.
 - Hükümet konağında iyi bir işi var.
I have an important business to attend to in my office.
 - Ofisimde ilgilenecek önemli bir işim var.
He has always associated with large enterprises.
 - O her zaman büyük işletmeler ile ilişki kurmuştur.
The success of the enterprise astonished everybody.
 - İşletmenin başarısı herkesi şaşkına çevirdi.
May I be of further service?
 - Bir işe yarayabilir miyim?
In the United States, 20 million new jobs have been created during the past two decades, most of them in the service sector.
 - Amerika Birleşik Devletlerinde, geçtiğimiz yirmi yıl boyunca 20 milyon yeni iş yaratılmıştır, onların çoğu hizmet sektöründedir.
I've got better things to do than to keep track of what Tom's doing.
 - Tom'un yaptıklarını izlemekten daha iyi yapacak işlerim var.
I've got better things to do than to sit here listening to your gossip.
 - Burada oturup senin dedikodunu dinlemekten daha iyi yapacak işlerim var.
We must pay attention to traffic signals.
 - Trafik işaretlerine dikkat etmeliyiz.
It's horrible to get caught in rush hour traffic.
 - İş çıkışındaki yoğun trafiğe yakalanmak korkunçtur.
I have loads of things to do.
 - Yapacak bir sürü işim var.
Tom was so loaded with work that he would forget to eat.
 - Tom işle o kadar çok meşguldü ki yemek yemeyi unutacaktı.
Tom is a real piece of work.
 - Tom işin gerçek bir parçası.
He's a real piece of work.
 - O, işin gerçek bir parçası.
Tom is not a lazy boy. As a matter of fact, he works hard.
 - Tom tembel bir çocuk değildir, İşin aslına bakarsanız, o çok çalışır.
He works best at this job.
 - O, eniyi bu işi yapar.
İşlemeyen demir pas tutar.
 - İşleyen demir paslanmaz.