gözlü

listen to the pronunciation of gözlü
Turkish - English
-holed, having (a certain kind of) holes
having (a certain number of) divisions, compartments, or pigeonholes
eyed, having an eye
-meshed, having (a certain kind of) meshes
-eyed, having (a certain kind of) eyes
(a piece of furniture) having (a certain kind or number of) drawers
eyed
having an eye
meshed
göz
eye

This song is so moving that it brings tears to my eyes. - Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.

I closed my eyes to calm down. - Sakin olmak için gözlerimi kapattım.

gözlü cıvata
eye bolt
gözlü çubuk
eye bar
gök gözlü
1. blue-eyed. 2. malevolent, injurious
göz
cell
göz
(Bilgisayar) cell spreadsheet
göz
(İnşaat) niche
göz
look

I really look forward to your visit in the near future. - Yakın bir gelecekteki senin ziyaretini gerçekten dört gözle bekliyorum.

It looks like it's going to rain. - Yağmur yağacak gibi gözüküyor.

göz
locker
göz
spring

I'm looking forward to the return of spring. - Baharın gelişini dört gözle bekliyorum.

göz
glance

I glanced through the brochure. - Broşüre hızla göz atmak.

He took a glance at the papers. - O, evraklara bir göz attı.

göz
section
göz
subterranean
keskin gözlü
clear-sighted
keskin gözlü
sharp-eyed
mavi gözlü
blue-eyed
göz
drawer

Tom looked through the drawers. - Tom çekmeceleri gözden geçirdi.

capakli gözlü
rheumy-eyed
elâ gözlü
Hazel eyed
göz
optic

The use of optical instruments with this product will increase eye hazard. - Bu ürünle birlikte optik aletlerin kullanımı göz tehlikesini artıracaktır.

göz
to eye
göz
browses
göz
opthalmic
iri gözlü kalbur
wide-eyed screen
sık gözlü ağ
common-eyed network
tek gözlü
monocular
çekik gözlü
slant eyed
Göz
(Tıp) ophthalmus
Tek gözlü dev
Cyclops
ahu gözlü
gazelle-eyed
ak gözlü
blue-eyed, likely to bring a curse
altın gözlü ördek
golden-eye
badem gözlü
almond-eyed
badem gözlü
having large almond-shaped eyes
basit gözlü
ocellated
baykuş gözlü
owl eyed
fırlak gözlü
wall eyed
göz
cubicle
göz
ophthalmic
göz
eye (on a potato)
göz
ocular
göz
drawer (in a piece of furniture)
göz
bad luck inflicted by an evil eye
göz
eye (in cheese); hole (in bread)
göz
fountainhead, source (of a stream or river); spring
göz
cubby
göz
eye (of a needle)
göz
orbital
göz
desire, interest
göz
eye; sight; cell
göz
cuddy; eyehole
göz
esteem, favor, friendly regard
göz
optical

The use of optical instruments with this product will increase eye hazard. - Bu ürünle birlikte optik aletlerin kullanımı göz tehlikesini artıracaktır.

göz
eye, the depression at the calyx end of some fruits
göz
evil eye
göz
eye; glance, look; compartment, section, division; drawer, locker; (ağ) mesh; spring, source; bud
göz
opto
göz
central core (of a boil)
göz
division, section, compartment; pigeonhole; cubbyhole
göz
eye, manner or way of looking at a thing; estimation; opinion
göz
sight, vision
göz
cubbyhole
göz
rudimentary bud
göz
orb

Astronomers have observed sixty-two moons orbiting Saturn. - Astronomlar, Satürn'ün yörüngesinde altmış iki tane uydu gözlemlediler.

göz
pan (of a balance)
göz
compartment

Tom opened the glove compartment and took out a pair of sunglasses. - Tom torpido gözünü açtı ve bir güneş gözlüğü çıkardı.

Tom searched the glove compartment for a map. - Tom harita için torpido gözünü aradı.

göz
section, division, square (on a game board)
göz
small hole (as in a needle); optic; blinker; orbit
göz
{i} orbit

Astronomers have observed sixty-two moons orbiting Saturn. - Astronomlar, Satürn'ün yörüngesinde altmış iki tane uydu gözlemlediler.

göz
whammy
göz
{i} sight

We lost sight of him. - Onu gözden kaybettik.

He hid his dictionary out of sight. - O, gözden uzak bir yere sözlüğünü sakladı.

göz
{i} blinker

Why do horses wear blinkers? - Atlar neden at gözlükleri takarlar?

göz
{i} cuddy
göz
peeper
göz
{i} glim

In looking through the mist, I caught a glimpse of my future. - Sis perdesinin arasından, kendi geleceğim gözüme ilişti.

It's still impossible with the naked eye. With binoculars you might be able to glimpse it.... - Çıplak gözle hâlâ imkansız. Ona dürbünle bakabilirsin.

göz
loculus
göz
{i} eyehole
güvercin gözlü
dove eyed
iki gözlü
binocular
kara gözlü
dark eyed
kare gözlü elek
square-mesh sieve
kartal gözlü
eagle-eyed, keen-sighted
kaşlı gözlü
1. (someone) who has nice eyes and eyebrows. 2. (someone) who has an attractive face
kel ölür, sırma saçlı olur; kör ölür badem gözlü olur
(Atasözü) What was ugly or worthless seems beautiful or valuable once it has been lost
kem gözlü
evil-eyed
keskin gözlü
hawk-eyed
keskin gözlü
eagle-eyed, keen of vision
keskin gözlü
sharp eyed
keskin gözlü
quick sighted
keskin gözlü
eagle-eyed
keskin gözlü
sharp sighted
keskin gözlü
lynx eyed
koyu gözlü
deep eyed
kömür gözlü
(person) with coal-black eyes
kör gözlü
mole eyed
kör ölür badem gözlü olur, kel ölür sırma saçlı olur
(Atasözü) What was ugly or worthless seems beautiful or valuable once it has been lost
kıpık gözlü
(someone) whose eyes are partly closed
kısık gözlü
slit eyed
mavi gözlü kakadu
(Hayvan Bilim, Zooloji) cacatua ophthalmica
mühür gözlü
(someone) who has dark and beautiful eyes
para canlısı/gözlü
someone who's excessively fond of money
parlak gözlü
starry-eyed
patlak gözlü
bug-eyed
patlak gözlü
goggle-eyed
patlak gözlü
popeyed, bug-eyed
patlak gözlü
goggle-eyed, pop eyed
patlak gözlü
pop eyed
pek gözlü
bold, courageous, gutsy
pırtlak gözlü
wall eyed
renkli gözlü
colored-eyed
sulu göz/gözlü
1. (someone) who starts crying for the slightest of reasons. 2. crybaby
sulu gözlü kimse
cry-baby
tek gözlü
one-eyed

In the land of the blind, the one-eyed man is king. - Körler diyarında, tek gözlü adam kraldır.

In the country of the blind, the one-eyed man is king. - Körlerin ülkesinde, tek gözlü adam kraldır.

tek gözlü dürbün
spyglass
yüz gözlü prens
Argus
çekik gözlü
slant-eyed
çukur gözlü
hollow-eyed
şahin gözlü
hawk-eyed
şaşı gözlü
squint-eyed
şaşı gözlü
skew eyed
şehlâ gözlü
skew eyed
English - English

Definition of gözlü in English English dictionary

sarı gözlü penguen
The yellow-eyed penguin (Megadyptes antipodes) or hoiho is a penguin native to New Zealand
sarı gözlü penguen
Yellow-Eyed Penguin (Megadyptes Antipodes) is one of the few penguin species found north of the Antarctic Ocean, and as it's name suggests, this species of penguin is easily idenitfied by it's yellow coloured eyes and bright yellow band that runs from it's eyes round the back of the yellow-eyed penguin's head
sarı gözlü penguen
The Yellow-eyed Penguin is often referred to as the rarest penguin in the world, Adults are unmistakable with their yellow eyes and yellow eye-stripes that join on the back of the head
Turkish - Turkish
Gözü olan
Herhangi bir biçimde veya renkte gözü olan
Bölmesi veya gözleri olan
Deliği olan
gök gözlü
Gözleri mavi ile açık yeşil arası olan
göz
Ağacın tomurcuk veren yerlerinden her biri
Göz
me
Göz
(Osmanlı Dönemi) MUKLE
Göz
dide
Göz
basar
Göz
lakrima
Göz
dünya penceresi
Göz
(Osmanlı Dönemi) NAZIRA
Göz
(Hukuk) ÇEŞM
Göz
(Osmanlı Dönemi) BİNA
Göz
ayn
ahu gözlü
Gözleri güzel olan
ak gözlü
Gözlerinin rengi pek açık olan ve nazarının hemen değdiğine inanılan (kimse)
badem gözlü
Badem içi biçiminde iri gözü olan (kimse)
göz
Terazi gözü
göz
Suyun topraktan kaynadığı yer
göz
Bölüm, hane
göz
Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak
göz
Bakış, görüş
göz
İçine girilen, öteberi konulan, bölümleri olan bir şeyin her bölmesi
göz
Delik, boşluk: "Köprünün gözleri karış karış kazılmıştır."- S. F. Abasıyanık. Çekme, çekmecelerin her biri
göz
Çekme, çekmecelerin her biri
göz
Bazı yaraların uç bölümü
göz
Delik, boşluk
göz
Bölüm, kesim
göz
İyi veya kötü nitelikler, tutkular, duygular anlatan bakış
göz
çekmece
göz
Suyun kaynağı
göz
Terazi kefesi
göz
Kıskançlık veya hayranlıkla bakıldığında bir şeye kötülük verdiğine inanılan uğursuzluk
göz
Görme ve bakma
göz
Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak: "Asıl felaket bu pınara sırt çevirmek, bu pınarın gözlerine taş tıkamak değil de ne olurdu?"- T. Buğra
göz
Görme organı
göz
Bazı deyimlerde, görme ve bakma. İyi veya kötü nitelikler, tutkular, duygular anlatan bakış
göz
Kıskançlık veya hayranlıkla bakıldığında bir şeye kötülük verdiğine inanılan uğursuzluk, nazar
göz
Sevgi, ilgi, gönül bağlantısı
göz
çürük, temelsiz
göz
Kıskançlık veya hayranlıkla bakıldığında bir şeye kötülük verdiğine inanılan uğursuzluk, nazar: "İnsanı gözle yiyip bitirirler."- Ö. Seyfettin
kaşlı gözlü
Yüzü güzel olan
kıpık gözlü
Gözleri yarı kapalı olan (kimse)
lokma gözlü
Fırlak, patlak gözlü
menekşe gözlü
Gözleri koyu lâcivert renkte olan
mühür gözlü
Sevgili
mühür gözlü
Koyu renkte, iri, beğenilen gözleri nitelemek için kullanılır
pek gözlü
Yılmaz, yürekli, gözü pek
sulu gözlü
Göz yaşını tutamayan, hemen ağlayan
tirşe gözlü
Yeşil ile mavi karışımı bir göz rengi
tok gözlü
Gözü malda olmayan, gözü tok, açgözlü karşıtı
yumuk gözlü
Göz kapakları şiş olan
çıyan gözlü
Mavi gözlü
English - Turkish

Definition of gözlü in English Turkish dictionary

gözlü civata
Eye bolt
gözlü
Favorites