Hadi daha fazla aptallık yapmayalım.
 - Let's not have any more foolishness.
Bu aptallık tarafından sonsuz bir şekilde rahatsız oluyorum.
 - I'm getting endlessly annoyed by this foolishness.
Beni salak yerine koymaya çalışmayı durdur.
 - Stop trying to play me for a fool!
Hayatın pahasına niçin öyle aptalca bir şey yaptın?
 - Why did you do such a foolish thing at the risk of your life?
İstasyona kolayca yürüyebilirken bir taksiye binmek aptalca.
 - It's foolish taking a taxi when you can easily walk to the station.
Dünyayı kandırmak istediğinizde doğruyu söyleyin.
 - When you want to fool the world, tell the truth.
O, ona inanacak kadar budala mı?
 - Is he so foolish as to believe that?
O Tom'un ahmaklığıydı.
 - That was foolish of Tom.
Tom ahmakça bir şey yapmış.
 - Tom has done something foolish.
Aptalca davrandın,bunun hesabını ödeyeceksin.
 - You've acted foolishly and you will pay for it.
Yaşam bir kutu kibrit gibidir. Dikkatli davranırsan aptallıktır. Dikkatli davranmazsan tehlikelidir.
 - Life is as a box of matches. Treating it cautiously is foolish, not treating it cautiously is dangerous.
Ona inanacak kadar akılsızdım.
 - I was foolish enough to believe him.
Tom ahmakça bir şey yapmış.
 - Tom has done something foolish.
O Tom'un ahmaklığıydı.
 - That was foolish of Tom.
O öğrenciye aptal deme.
 - Don't call that student a fool.
Aptalca davrandın,bunun hesabını ödeyeceksin.
 - You've acted foolishly and you will pay for it.
Tom kendini aptal yerine koymak istemedi.
 - Tom didn't want to make a fool of himself.
Seni aptal yerine koymak zor mu?
 - Is it hard to fool you?
Nasıl böyle saçma bir hata yapabilirsin?
 - How could you make such a foolish mistake?
Yeniden ödeyerek saçmalık etti.
 - It is foolish of him to pay for it again.
Tom ahmakça bir şey yapmış.
 - Tom has done something foolish.
Maskaralık etmeyi bırak.
 - Stop playing the fool.
Mark'ın maskaralığı zaten Rosa'yı hasta ediyor.
 - Mark's foolery is already making Rosa sick.
Tom kesinlikle hepimizi enayi yerine koydu.
 - Tom certainly fooled us all.
Tom gerçekten bizi enayi yerine koydu.
 - Tom really fooled us.
Ona inanacak kadar akılsızdım.
 - I was foolish enough to believe him.
O, ona inanacak kadar budala mı?
 - Is he so foolish as to believe that?
I'm a fool for the city.