Bu planı uygulamak için karar verilmesine rağmen, ince noktaların hâlâ planlanmaya ihtiyacı var.
- Although the decision to implement this plan has already been made, the finer points still need to be planned out.
Akıl sağlığı ile delilik arasındaki ince çizgi daha incelmiştir.
- The thin line between sanity and madness has gotten finer.
Sanat üzerine kitapları olan hoş bir kütüphanesi var.
- He has a fine library of books on art.
Tom'la daha fazla kontak kurmak istemiyorsan, benim için hava hoş.
- If you don't want to have any more contact with Tom, that's fine with me.
O gömleği deneyin; ince pamuktan yapılmıştır.
- Try on that shirt. It's made of fine cotton.
O, ince yontulmuş özelliklere sahip bir kızdı.
- She was a girl with finely chiseled features.
İyiyim, teşekkürler. Ya siz?
- Fine, thank you. And you?
Ben, havanın iyi olacağını düşünüyorum.
- I think it will be fine.
Adanın güzel bir limanı var.
- The island has a fine harbor.
Okulda güzel sanatlar okuyor.
- She is studying fine art at school.
Ken hızdan dolayı 7.000 yen para cezasına çarptırıldı.
- Ken was fined 7,000 yen for speeding.
Tom 300 dolar para cezası ödedi.
- Tom paid a $300 fine.
Onlar Pandora'nın kutusunu açana kadar her şey yolunda.
- Everything is fine until they open Pandora's box.
Şimdi her şeyin yolunda olduğuna inanıyorum.
- I believe everything is fine now.
Ona o paranın satın alabileceği en iyi eğitim verildi.
- He was given the finest education that money could buy.
Onun bir tepenin üzerinde yer alan evinin güzel bir manzarası var.
- Situated on a hill, his house commands a fine view.
Cümlede bir sıkıntı göremedim.
- The sentence seems fine to me.
Rahatla, iyi gidiyorsun.
- Relax, you're doing fine.
Güzel sağlıklı bir bebek doğurdu.
- She gave birth to a fine healthy baby.
Sağlıklı bir merak, aslında güzel bir şeydir.
- A healthy curiosity is truly a fine thing.
Bayırturpunu soy ve ince ince doğra.
- Peel and finely chop the horseradish.
Öyle güzel bir gündü ki çok iyi eğlendik.
- It was such a fine day that we had a very good time.
O gün hepimiz çok iyi bir zaman geçirdik.
- We all had a fine time that day.
O, orada ne olduğu ile ilgili güzel bir açıklama yazdı.
- He wrote a fine description of what happened there.
Ken hızdan dolayı 7.000 yen para cezasına çarptırıldı.
- Ken was fined 7,000 yen for speeding.
Tom yaya geçidinden geçmediği için ceza ödemek zorunda kaldı.
- Tom had to pay a fine for jaywalking.
Bu kahveyi çok ince öğüt.
- Grind this coffee very fine.
Ben iyiyim. Sadece küçük bir kesik.
- I'm fine. It's just a little cut.
En son ne zaman bir para cezası ödedin?
- When was the last time you paid a fine?
Çaba güzel sonuçlar üretir.
- Effort produces fine results.
Mükemmel iyi hissediyorum.
- I feel perfectly fine.
Eun-hi was a business girl. One of the finest in Itaewon. Finer than frog hair, to be exact. A GI's dream.
He refilled his glass. ‘The fine is very good,’ he said.