Bu planı uygulamak için karar verilmesine rağmen, ince noktaların hâlâ planlanmaya ihtiyacı var.
- Although the decision to implement this plan has already been made, the finer points still need to be planned out.
Akıl sağlığı ile delilik arasındaki ince çizgi daha incelmiştir.
- The thin line between sanity and madness has gotten finer.
Bence hoş görünüyorsun.
- I think you look fine.
Tom onun için hava hoş olduğunu söyledi.
- Tom said that's fine with him.
Kabul edilebilirler ve edilemezler arasında ince bir çizgi vardır.
- There's a fine line between what's acceptable and what's not.
Dahilik ve delilik arasında ince bir sınır vardır.
- There's a fine line between genius and insanity.
İyiyim, teşekkürler. Ya siz?
- Fine, thank you. And you?
Guinness biraların en iyisidir.
- Guinness is the finest of beers.
Adanın güzel bir limanı var.
- The island has a fine harbor.
Okulda güzel sanatlar okuyor.
- She is studying fine art at school.
Mahkeme ona para cezasını ödemesini emretti.
- The court ordered her to pay the fine.
Ben yasadışı otopark için 20 dolar para cezasına çarptırıldım.
- I was fined 20 dollars for illegal parking.
Sanırım her şey yolunda.
- I think everything's fine.
Onlar Pandora'nın kutusunu açana kadar her şey yolunda.
- Everything is fine until they open Pandora's box.
Onun bir tepenin üzerinde yer alan evinin güzel bir manzarası var.
- Situated on a hill, his house commands a fine view.
Bu güzel günlerden bir gün o sadece hak ettiğini alacak.
- One of these fine days he will get his just deserts.
Cümlede bir sıkıntı göremedim.
- The sentence seems fine to me.
Rahatla, iyi gidiyorsun.
- Relax, you're doing fine.
Güzel sağlıklı bir bebek doğurdu.
- She gave birth to a fine healthy baby.
Sağlıklı bir merak, aslında güzel bir şeydir.
- A healthy curiosity is truly a fine thing.
Bayırturpunu soy ve ince ince doğra.
- Peel and finely chop the horseradish.
O gün hepimiz çok iyi bir zaman geçirdik.
- We all had a fine time that day.
Öyle güzel bir gündü ki çok iyi eğlendik.
- It was such a fine day that we had a very good time.
O, orada ne olduğu ile ilgili güzel bir açıklama yazdı.
- He wrote a fine description of what happened there.
Tom yaya geçidinden geçmediği için ceza ödemek zorunda kaldı.
- Tom had to pay a fine for jaywalking.
Ken hızdan dolayı 7.000 yen para cezasına çarptırıldı.
- Ken was fined 7,000 yen for speeding.
Bu kahveyi çok ince öğüt.
- Grind this coffee very fine.
Ben iyiyim. Sadece küçük bir kesik.
- I'm fine. It's just a little cut.
Bu öğleden sonra hava güzel olacak.
- It will be fine this afternoon.
En son ne zaman bir para cezası ödedin?
- When was the last time you paid a fine?
Mükemmel iyi hissediyorum.
- I feel perfectly fine.
Eun-hi was a business girl. One of the finest in Itaewon. Finer than frog hair, to be exact. A GI's dream.
He refilled his glass. ‘The fine is very good,’ he said.