Tom beni rahatsız etmeyi bırakmadı.
 - Tom wouldn't stop badgering me.
Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam. 
 - It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
Benim kötü bir sert ensem var.
 - I have a bad stiff neck.
Sahte para her zaman geri gelir.
 - Bad money always comes back.
Sahtekâr olma konusunda kötü bir üne sahiptir.
 - He has a bad reputation of being dishonest.
Tom emniyet kemerini takıyor olsaydı o kadar kötü yaralanmazdı.
 - If Tom had been wearing his seat belt, he wouldn't have been injured so badly.
Ağzın doluyken konuşmak terbiyesizliktir.
 - It's bad manners to speak with your mouth full.
Japonya'da trenlerde ve otobüslerde yemek yemek terbiyesizliktir.
 - It's bad manners to eat on trains and buses in Japan.
Tom'un yüzü kötü bir biçimde çürük.
 - Tom's face is badly bruised.
Sepetteki bir çürük elma bütün sepeti çürütür
 - One bad apple spoils the barrel.
Sigara içmenin sağlık için zararlı olduğunu söylemeye gerek yok.
 - It goes without saying that smoking is bad for the health.
Her gün balık yemek sizin için zararlı mı?
 - Is eating fish every day bad for you?
Paul bugün yatakta hasta. Çok kötü.
 - Paul is sick in bed today. That's too bad.
Annem kötü bir soğuk algınlığından dolayı hasta.
 - My mother is sick with a bad cold.
Tom bunu yapmanın yanlış bir fikir olduğunu düşünüyor.
 - Tom thinks that doing that is a bad idea.
Ona yanlışlıkla bağırdım ve kendimi gerçekten kötü hissettim.
 - I yelled at him by mistake and I felt really bad.