eşsiz

listen to the pronunciation of eşsiz
Turkish - English
peerless
unmatched
unique

His technique was unique and absolutely amazing. - Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.

His technique was unique and absolutely amazing. - Onun tekniği eşsiz ve kesinlikle şaşırtıcıydı.

matchless
unmatched, matchless, unique, incomparable, unequalled, peerless, inimitable, irreplaceable; without a mate
unparalleled
singular
unmated (animal)
irreplaceable

It's unique and irreplaceable. - Eşsiz ve yeri doldurulamazdır.

in a class of one's own
inimitable

Mary, as always, is inimitable! - Mary, her zamanki gibi, eşsizdir!

My signature is meaningful, majestic and inimitable. - Benim imzam anlamlı, görkemli ve eşsizdir.

heavenly
unexampled
single, separate, alone
(something) without its mate, unpaired
without a peer
unequalled
incomparable

Her beauty is incomparable. - Onun güzelliği eşsizdir.

unexcelled
unrivaled
nonpareil
without a mate, single, unwed
unrivalled
unsurpassed
unmatched, unequaled, unique, peerless
compare
without a mate
surpassing
unprecedented
superlative
wonderous
one of a kind
suigeneris
wife

Kristy Anderson is the wife of Larry Ewing. - Kristy Anderson, Larry Ewing'in eşidir.

My wife Lidia is a beautiful, clever woman. - Eşim Lidia güzel, akıllı bir bayandır.

peer
{i} partner

Tom was never my partner. - Tom asla benim eşim değildi.

Pigeons stay with the same partner for life. - Güvercinler ömür boyu aynı eşle kalırlar.

match

He is a good match for me. - O, benim için iyi bir eştir.

The cushions on the sofa don't match those on the armchairs. - Kanepedeki minderler koltuklardakilerle eşleşmiyor.

husband

Tom is Mary's former husband. - Tom Mary'nin önceki eşidir.

Tom sat down between Mary and her husband. - Tom Mary ve eşinin arasına oturdu.

spouse

One should respect one's spouse. - Bir insan eşine saygı göstermeli.

Does your spouse attend church with you? - Eşiniz sizinle birlikte kiliseye katılır mı?

eşsiz insan
nonesuch
eşsiz insan
nonpareil
eşsiz insan
nonsuch
eşsiz insan
phoenix
eşsiz şey
unique
identical
{i} couple

The young couple was accompanied by a chaperone. - Genç çifte bir hastabakıcı tarafından eşlik edildi.

Same-sex couples should be able to get married. - Eş cinsel çiftler evlenebilmeli.

consort
counterpart
equal

Everyone has the right of equal access to public service in his country. - Her şahıs memleketin kamu hizmetlerine eşitlikle girme hakkını haizdir.

An integer is natural if and only if it is greater or equal to 0. - Eğer tamsayı sadece sıfırdan büyük veya eşit ise tamsayı doğaldır.

{s} matching

Mary is very good at matching people. - Mary insanları eşleştirmekte çok iyidir.

I'm thinking of matching you against Yoshida in the race. - Seni yarışta Yoshida'ya karşı eşleştirmeyi düşünüyorum.

woman

The politician was caught on camera kissing a woman who is not his wife. - Politikacı eşi olmayan bir kadını öperken kameraya yakalandı.

My wife Lidia is a beautiful, clever woman. - Eşim Lidia güzel, akıllı bir bayandır.

{i} Dutch
{i} pair

The boys and girls paired off for the dance. - Erkekler ve kızlar dans için eşleştiler.

This is why Tatoeba is multilingual. But not that kind of multilingual. Not the kind where languages are simply being paired up together, and where some pairs are left behind. - Tatoeba'nın çok dilli olmasının nedeni budur. Fakat o tür çok dilli değil. Dillerin sadece birlikte eşleştirildiği ve bazı çiftlerin geride bırakıldığı tür değil.

twin

My wife and I can't decide on names for the twins. - Eşim ve ben ikizler için isimler üzerinde karar veremiyoruz.

screw
equal to

One plus two is equal to three. - Bir artı iki üçe eşittir.

An integer is natural if and only if it is greater or equal to 0. - Eğer tamsayı sadece sıfırdan büyük veya eşit ise tamsayı doğaldır.

correspondent
{i} like

When Tom told Chris he didn't like her scarf, she got rid of it. - Tom Chris'e onun eşarbını sevmediğini söylediğinde, o ondan kurtuldu.

Her husband smokes like a chimney. - Eşi, bir baca gibi sigara içiyor.

corresponding
compeer
helpmeet
equi

The ages of the two children put together was equivalent to that of their father. - İki çocuğun yaşları toplandığında babalarınkine eşit oluyordu.

A is equivalent to B has the same meaning as A is true if and only if B is true. - A, B'ye eşittir önermesi, Eğer ve yalnızca eğer B doğruysa A doğrudur ile aynı anlama gelmektedir.

image
better half
ux
one's better half
feme
hubby
{i} lady

It's hard to be a woman. One must think like a man, act like a lady, look like a girl, and work like a horse. - Kadın olmak zordur. Erkek gibi düşünmeyi, hanımefendi gibi davranmayı, genç kız gibi görünmeyi ve de eşek gibi çalışmayı gerektirir.

My dream is to be the First Lady. - Hayalim devlet başkanının eşi olmak.

synonym

The words 'small' and 'little' are synonyms. - Small ve little kelimeleri eş anlamlıdır.

In common usage, spirit and soul are often synonyms. - Yaygın kullanımda spirit ve soul sık sık eş anlamlıdırlar.

(Tıp) bigeminus
match, counterpart, peer, equal; partner; mate; (karı veya koca) spouse, consort; (cinsel birleşmede) screw
husband; wife; mate, spouse
fellow
identic
mate (of an animal)
mate

I wonder what materials the garment is made of. - Giyim eşyasının hangi malzemelerden yapıldığını merak ediyorum.

Where is the mate to this sock? - Bu çorabın eşi nerede?

old man

The old man was accompanied by his grandchild. - Yaşlı adama torunu tarafından eşlik edildi.

The old man was accompanied by his grandson. - Yaşlı adama erkek torunu tarafından eşlik edildi.

companion

Pets offer us more than mere companionship. - Evcil hayvanlar sadece bize eşlik etmekten daha fazlasını sunar.

helpmate
doublet
spousal
similar
old woman

The old woman was accompanied by her grandson. - Yaşlı kadına erkek torunu tarafından eşlik edildi.

The old woman was accompanied by her grandchild. - Yaşlı kadına torunu tarafından eşlik edildi.

prov. afterbirth, placenta
friend, companion
duplicate
iso

Languages are partially isomorphic. - Diller kısmen eşyapılıdır.

one of a pair, mate, fellow
coequal
partner (in a game)
old lady
placenta
match, equal, like, double, duplicate, counterpart
the missis
one of a pair
missis
double
equipollent
duo
comate
Turkish - Turkish
Eşi benzeri olmayan veya eşi benzeri görülmemiş olan
Eş bulamamış, eşinden ayrılmış veya yanında eşi olmayan
Eşi benzeri olmayan veya eşi benzeri görülmemiş olan: "Güzelliğine hayran olduğum bu eşsiz şehre karşı, onun bir insanı olmak borcumu bir derece yerine getirip sevinmiştim."- H. Taner
(Osmanlı Dönemi) YETİME
(Hukuk) REFİKA
partner
(Hukuk) REFİK
Karı kocadan her biri, hayat arkadaşı, refik, refika: "Kadın diye eşini bellemiş, dürüst, aile babası bir adamdır."- Z. Selimoğlu
Birbirinin aynı olan veya birbirine çok benzeyen iki şeyden her biri, benzer
Birbirinin aynı olan veya birbirine çok benzeyen iki şeyden her biri, benzer: "Çorabın öbür eşini yerden almak için sol ayağını uzatıyordun."- Ö. Seyfettin
Etene, son, meşime
Karı kocadan her biri, hayat arkadaşı, refik, refika
Etene. İkişer kişilik gruplarla oynanan oyunlarda, ortak oynayan iki kişiden her birinin öbürüne göre durumu
Bir çift oluşturan şeylerden her biri
Birlikte yaşayan dişi ve erkek hayvandan her biri
İkişer kişilik gruplarla oynanan oyunlarda, ortak oynayan iki kişiden her birinin öbürüne göre durumu
Arkadaş
Kuma, ortak
eşsiz
Favorites