O bir çocuk olarak gerçekten çirkin bir ördek yavrusuydu.
 - She was a real ugly duckling as a kid.
Küçük ördek yavrusu yüzebilir.
 - The small duckling can swim.
O bir çocuk olarak gerçekten çirkin bir ördek yavrusuydu.
 - She was a real ugly duckling as a kid.
Çirkin ördek yavrusu zarif bir kuğu oldu.
 - An ugly duckling became a graceful swan.
O bir ördek gibi görünüyor.
 - It looks like a duck.
Hiç ördek gibi yürüdün mü?
 - Have you ever walked like a duck?
Tom kapıdan girmek için başını eğmek zorunda kaldı.
 - Tom had to duck his head to get through the doorway.
Herkese eğilmesini söyledim.
 - I told everyone to duck.
Niçin içeri dalmıyoruz?
 - Why don't we duck back inside?
He was dressed in a Jaeger vest—a pair of blue duck trousers, fastened round the waist with a plaited leather belt.
The Big Duck has influenced the world of architecture; any building that is shaped like its product is called a ‘duck’.
Ay up duck, ow'a'tha?.