doğrulamak

listen to the pronunciation of doğrulamak
Turkish - English
verify

You have no way to verify it. - Bunu doğrulamak için bir yolun yok.

We have no way to verify this. - Bunu doğrulamak için hiçbir yöntemimiz yok.

confirm

We'd like to confirm our reservations. - Rezervasyonlarımızı doğrulamak istiyoruz.

I don't have to confirm anything. - Hiçbir şeyi doğrulamak zorunda değilim.

affirm
justify
certify
sustain
correct
attest
corroborate
vouch
to confirm, to verify, to affirm, to bear out
authenticate , confirm
to verify, corroborate, confirm
avouch
substantiate
homologate
bear out

The facts bear out this hypothesis. - Gerçekler bu hipotezi doğrulamaktadır.

support
testify
predicate
(Hukuk) affirm, confirm, endorse
endorse
vouch for
hold with
authenticate
doğrulama
{i} affirmation
doğrulama
verification
doğrulama
recognition
tekrar doğrulamak
reaffirm
doğrulama
confirmation
doğrulama
validation

The validation methodology was based also on Bowling's reports. - Doğrulama yöntemi Bowling'in raporlarına da dayanıyordu.

doğrula
(Bilgisayar) validate

Please validate this ticket. - Lütfen bu bileti doğrula.

Can you validate this parking ticket? - Bu otopark biletini doğrulayabilir misin?

doğrulama
validate

The newest version uses facial-recognition software to validate a login. - Yeni sürümü bir giriş doğrulamak için yüz tanıma yazılımı kullanır.

doğrulama
(Bilgisayar) justify
doğrulama
justifying
doğrulama
(Kanun) certification
doğrulama
verifying
doğrulama
justification
doğrulama
(Politika, Siyaset) endorsement
doğrulama
verify

You have no way to verify it. - Bunu doğrulamak için bir yolun yok.

We have no way to verify this. - Bunu doğrulamak için hiçbir yöntemimiz yok.

doğrulama
(Bilgisayar) do not verify
doğrulama
vindicate
doğrula
substantiate
doğrula
{f} substantiating
doğrula
verify

Can anyone verify that? - Herhangi biri onu doğrulayabilir mi?

Can anyone verify this? - Herhangi biri bunu doğrulayabilir mi?

doğrula
{f} verified

The identity of the boy who had been missing was verified by the clothes he was wearing. - Kayıp olan çocuğun kimliği giydiği elbiselerle doğrulandı.

The police verified the car's license plate. - Polis arabanın plakasını doğruladı.

doğrula
{f} substantiated
doğrula
justify
doğrula
confirm

The news confirmed my suspicions. - Haber şüphelerimi doğruladı.

The experiment confirmed his theory. - Deney teorisini doğruladı.

doğrula
affirm

I affirmed that he was innocent. - Onun masum olduğunu doğruladım.

He affirmed that he saw the crash. - Kazayı gördüğünü doğruladı.

doğrula
{f} verifying

Tom had no way of verifying the information. - Tom'un bilgiyi doğrulayacak hiçbir yolu yoktu.

doğrulama
substantiation
doğrulama
kataphasis
doğrula
{f} confirmed

The news confirmed my suspicions. - Haber şüphelerimi doğruladı.

The report has not been confirmed yet. - Rapor henüz doğrulanmadı.

Doğrula
authenticate
Doğrulama
authentication
doğrula
affirmed

He affirmed that he saw the crash. - Kazayı gördüğünü doğruladı.

I affirmed that he was innocent. - Onun masum olduğunu doğruladım.

doğrulama
defence [Brit.]
doğrulama
corroboration
doğrulama
confirmation, verification
doğrulama
support
doğrulama
defense
doğrulama
(Hukuk) verification, confirmation
doğrulama
avowal
doğrulama
testification
doğrulama
correction
doğrulama
{i} defence
Turkish - Turkish
Bir şeyin doğru olduğunu ortaya koymak, desteklemek, teyit etmek, tasdik etmek: "Olup bitenler ve başka kaynaklardan alınan haberler Ali Yusuf'u daima doğruluyordu."- T. Buğra
Bir şeyin doğru olduğunu ortaya koymak, desteklemek, teyit etmek, tasdik etmek
Bir önermenin doğruluğunu veya yanlışlığını belirlemek amacıyla olayları inceleyip araştırmak
tasdik etmek
Doğrulama
tasdik
Doğrulama
teyit
doğrulama
Doğrulamak işi, teyit, tasdik
doğrulama
Bir var sayımın doğruluğunu denetlemek için, deney ve mantıki tanıtlama yoluyla yapılan işlemlerin bütünü
doğrulamak
Favorites