Alpine flowers are abundant there.
 - Alp çiçekleri burada boldur.
The United States is abundant in natural resources.
 - Amerika Birleşik Devletleri'nin doğal kaynakları boldur.
Why do you keep saying there's ample time?
 - Niçin bol zaman olduğunu söylemeyi sürdürüyorsun?
Sami had ample time and ample opportunity to kill Layla.
 - Sami'nin Leyla'yı öldürmek için bol zaman ve bol fırsatı vardı.
A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
 - Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
The original qipao was wide and loose.
 - Orijinal qipao geniş ve boldu.
This is a bit too loose around my waist.
 - Bu bana biraz bol geliyor.
Tom wore a long, loose-fitting coat.
 - Tom uzun bol ceket giydi.
Tom is generous and kind.
 - Tom eli bol ve naziktir.
The portions at this restaurant are generous.
 - Bu restoranda porsiyonlar boldur.
They begin losing copious amounts of hair.
 - Bol miktarda kıl kaybetmeye başladılar.
I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious.
 - Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.
The rice we harvested is bountiful.
 - Bizim biçtiğimiz pirinç boldur.
The dress has a full skirt.
 - Elbisenin bol bir eteği var.
She is still full of energy.
 - O hala bol enerji var.
We have a plentiful supply of water.
 - Bol miktarda suyumuz var.
A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
 - Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
We have had plenty of snow this year.
 - Bu yıl bol karımız vardı.
We have had plenty of rain this year.
 - Bu yıl bol yağmur vardı.
The troops had plenty of arms.
 - Askerlerin bol miktarda silahları vardı.
There are plenty of fresh eggs on the table.
 - Masada bol miktarda taze yumurta var.
He endowed the college with a large sum of money.
 - O, üniversiteye bol miktarda para bağışladı.
Very large windows assure abundant natural daylight.
 - Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.
These jeans are baggy.
 - Bu pantolon torba gibi bol.
Tom wore baggy jeans.
 - Tom bol kot pantolon giymişti.
I apologized profusely for my being late.
 - Geç kaldığım için bolca özür diledim.
He apologized profusely.
 - O bol bol özür diledi.