bilme

listen to the pronunciation of bilme
Turkish - English
recognition
consciousness of
knowing

Tom accused Mary of not knowing how to love or how to accept someone's love. - Tom Mary'yi sevmeyi ya da birinin aşkını kabul etmeyi bilmemekle suçladı.

We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live. - Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.

knowing; cognition
conversancy
{i} kenning
conversance
cognition
sutras
acquintance
familiarity
bilmek
know

Knowing is nothing, imagination is everything. - Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.

Sometimes we need to look back to know where we are going to. - Nereye gittiğimizi bilmek için bazen geriye bakmalıyız.

bilme yetisi
cognition
bilmek
be up to
bilmek
may

Knowing where the fire escape is in a hotel may save your life. - Bir otelde yangın kaçışının nerede olduğunu bilmek hayatınızı kurtarabilir.

Maybe I don't want to know. - Belki bilmek istemiyorum.

bilmek
to suspect that (someone) did (something), think that (someone) is responsible for (something): Her şeyi benden biliyorlar. They suspect me of everything. bilemedin/bilemediniz at most. bilerek knowingly, on purpose. bilmeden not knowing, unintentionally. Bilmemek ayıp değil, sormamak/öğrenmemek ayıp. (Atasözü) It's not a shame not to know; what is bad is not asking. bile bile knowingly; on purpose. bile bile lades with full knowledge of the disadvantageous consequences. bildim bileli for a long time now. bilir bilmez half-knowing, with insufficient knowledge. bilmezlikten gelmek to pretend ignorance. bildiğinden kalmamak/bildiğini okumak to insist on having one's own way. bildiğinden şaşmamak not to be deflected from one's plan, not to listen to others. bildiğini yapmak to (ignore advice and) do it one's own way. Bildiğini yedi mahalle bilmez. (Konuşma Dili) He is very shrewd. bilmem hangi something or other. bilmem nasıl somehow or other. Bilmiş ol! (Konuşma Dili) Take note!/Hear this!
bilmek
(Latin) scire
bilmek
savvy
bilmek
be up
bilmek
wise up to
bilmek
wise up
bilmek
{f} understand

Knowing is not the same as understanding. - Bilmek, anlamakla aynı değildir.

bilmek
{f} wit

I want to know if you can go fishing with us next weekend. - Gelecek hafta sonu bizimle balık tutmaya gidebilip gidemeyeceğini bilmek istiyorum.

I want to know who you were with this afternoon. - Bu öğleden sonra kimle birlikte olduğunu bilmek istiyorum.

bilmek
be onto
değerini bilme
appreciation
bil
know

A healthy man does not know the value of health. - Sağlıklı olan adam sağlığın değerini bilmez.

Do you know how to play mahjong? - Mahjong oynamayı biliyor musun?

bilmek
knowing

There is no knowing which team will win. - Hangi takımın kazanacağını bilmek zor.

I'm not the only one interested in knowing where Tom was. - Tom'un nerede olduğunu bilmekle ilgilenen tek kişi ben değilim.

bilmek
be acquainted with
bilmek
be conscious of
bilmek
know about

Tom didn't want to know about my problems. - Tom problemlerim hakkında bilmek istemiyordu.

What do you want to know about us? - Hakkımızda ne bilmek istiyorsun?

bilmek
know how to

Do you really want to know how tough I am? - Gerçekten ne kadar canı pek olduğumu bilmek ister misin?

I'd like to know how to send money to France. - Fransa'ya nasıl para gönderileceğini bilmek istiyorum.

bilmek
consider
bilmek
aware
bilmek
guess

Do you want to know my guess? - Tahminimi bilmek ister misin?

bilmek
remember

Tom wants to know if you remember Mary. - Tom Mary'yi hatırlayıp hatırlamadığınızı bilmek istiyor.

Tom wants to know if you remember him. - Tom onu hatırlayıp hatırlamadığını bilmek istiyor.

bilmek
have

I have to know the truth. - Gerçeği bilmek zorundayım.

If you really want to know, all you have to do is ask. - Gerçekten bilmek istiyorsanız, yapmanız gereken bütün şey sormaktır.

bilmek
{f} ken
bil
knew

Everybody knew she could speak English well. - Onun iyi İngilizce konuşabildiğini herkes biliyordu.

They knew they must fight together to defeat the common enemy. - Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.

bil
{f} knowing

Tom accused Mary of not knowing how to love or how to accept someone's love. - Tom Mary'yi sevmeyi ya da birinin aşkını kabul etmeyi bilmemekle suçladı.

We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live. - Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.

bil
{f} ken

Ken is as tall as Bill. - Ken Bill kadar uzun boylu.

Ken didn't know what to say next. - Ken gelecek defa ne söyleyeceğini bilmiyordu.

bil
cognize
bil
{f} known

The firm is known for its high-quality products. - Firma, yüksek kaliteli ürünleriyle bilinmektedir.

His name is known to everyone in this town. - Onun adı bu kasabada herkesçe bilinmektedir.

bil
{f} kenning
bilmek
guess right
bilmek
hear of
bilmek
be acquainted
bilmek
know of
bilmek
speak

Knowing a language fully means knowing fully the people who speak that language. - Bir dili tamamen bilmek o dili konuşan insanları tamamen bilmek anlamına gelir.

He speaks two languages besides English. - İngilizcenin yanı sıra iki dil bilmekte.

bilmek
hear about
bilmek
(Kanun) acquaint
bilmek
regard as
bilmek
know to
aklın bilme gücü
cognation
bilmek
be wise to
bilmek
to know; to be informed of, be aware of; to understand
bilmek
to know; to be acquainted with sth; to guess (right); to remember; to recognize; to consider, to regard as
bilmek
to know, recognize
bilmek
to regard (someone) as: Onu düşman bildik. We regarded him as an enemy
bilmek
to hold (someone) to be the accountable party: Senden başkasını bilmem. You're the only one I hold accountable
bilmek
tell

Tom won't tell you what you want to know. - Tom bilmek istediğini sana söylemez.

I'll tell you everything that you want to know. - Bilmek istediğin her şeyi sana söyleyeceğim.

dünya işlerini iyi bilme
worldly wisdom
her şeyi bilme
omniscience
iyi bilme
familiarity
kendini bilme
self knowledge
kendini bilme
self-consciousness
ne istediğini bilme
singleness of purpose
ne istediğini bilme
singleness
çat pat bilme
smattering
önceden bilme
foreknowledge
önceden bilme
precognition
English - English

Definition of bilme in English English dictionary

bil
band interleaved by line A form of data storage in which each record in the file contains a scan line (row) of data for one band All bands of data for a given line are stored consecutively within the file
bil
Basic Insulation Level; a reference insulation level expressed as the impulse crest voltage of the nominal 1 2 X 50 microsecond wave This is a measure of the ability of the insulation to withstand very high voltage surges
bil
Basic Insulation Level is a measure of the ability of the insulation system to withstand very high voltage surges For example, a 600 volt class transformer has a 10 KV BIL rating
bil
Bilimportorenes Landsforening Norwegian Vehicle Importers Association (OICA member) [Norway]
bil
Acronym for band interleaved by line A method of storing data
bil
-Basic Insulation Level
bil
Band Interleaved by Line An image file format linked with satellite derived imagery
bil
The basic impulse level or basic insulation level To meet a given BIL rating a bushing must be able to withstand a simulated lightning wave that has a wave shape of 1 2 by 50 microseconds and in both positive and negative polarities The wave reaches its peak in 1 2 microseconds and decays to ½ of the peak value in 50 microseconds BIL ratings are expressed in KV (kilovolts)
bil
Band Interleaved by Line A common raster file format and remote sensing standard
bil
Band Interleaved by Line A format for data storage See Chapter 5
bil
Basic Insulation Level A measure of the ability of the insulation system to withstand very high voltage surges For example, a 600 volt class transformer has a 10 KV BIL rating
Turkish - Turkish
Bilgi edinmenin gaye ve sonucu
Bir şeyin ne olduğunun bilincine varma
Bilmek işi
Bilmek
(Osmanlı Dönemi) PERVA
Bilmek
(Osmanlı Dönemi) NİŞVE
Bilmek
(Osmanlı Dönemi) DÜRYE
Bilmek
(Osmanlı Dönemi) TARSİN
Bilmek
(Osmanlı Dönemi) DERY
bilmek
Bir iş yapmaya alışmış olmak, elinden gelmek
bilmek
Sanmak, var saymak, farz etmek
bilmek
Sorumlu tutmak. İnanmak: "Bilirim yaşamaz güneşte / Bilirim yaşamaz yan yana aşkla / Ne haksızlık / Ne korku."- N. Cumalı. İşine gelmek, uygun bulmak. -a/-e ekli fiillerle yeterlik bildiren birleşik fiiller oluşturur
bilmek
Bilemedin mi?"- H. R. Gürpınar
bilmek
Bir bilim veya sanat dalında yeterli olmak
bilmek
Tanımak, hatırlamak
bilmek
İşine gelmek, uygun bulmak
bilmek
Ben geldim
bilmek
Saymak
bilmek
Sorumlu tutmak
bilmek
Bir bilim veya sanat dalında yeterli olmak: "Yani kısacası bu mükemmel dilimizi kimse bilmez, okumaz."- B. Felek
bilmek
Bir şeyi anlamış veya öğrenmiş bulunmak
bilmek
Bir şeyi anlamış veya öğrenmiş bulunmak: "Bu adam, bilmek için öğrenmiş olmaya ihtiyacı olmayan, bildiğini bilen, bilmediğini de şıp diye sezen bambaşka bir insandır."- H. Taner
bilmek
Tanımak, hatırlamak: "Kadıncığım aç
bilmek
İnanmak
bilmek
Sanmak, var saymak, farz etmek: "Bir hastanın hastalığına gereken önemi vermesi, doktorun ancak kendini o hasta ile birlikte hasta bilmesi ile sağlanabilir."- R. H. Karay
bilme
Favorites