Tom had no way of knowing when Mary would arrive.
- Mary'nin ne zaman varacağını Tom'un bilmesi imkansızdı.
There is no knowing which team will win.
- Hangi takımın kazanacağını bilmek zor.
Sometimes we need to look back to know where we are going to.
- Nereye gittiğimizi bilmek için bazen geriye bakmalıyız.
Knowing is nothing, imagination is everything.
- Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.
It's sad to know that we may die any moment.
- Bizim her an ölebilir olduğumuzu bilmek üzücü.
Knowing where the fire escape is in a hotel may save your life.
- Bir otelde yangın kaçışının nerede olduğunu bilmek hayatınızı kurtarabilir.
Knowing is not the same as understanding.
- Bilmek, anlamakla aynı değildir.
I want to know if you can go fishing with us next weekend.
- Gelecek hafta sonu bizimle balık tutmaya gidebilip gidemeyeceğini bilmek istiyorum.
I want to know who you're going out with tonight.
- Bu gece kiminle çıkacağını bilmek istiyorum.
A healthy man does not know the value of health.
- Sağlıklı olan adam sağlığın değerini bilmez.
Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it.
- Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.
Knowing where the fire escape is in a hotel may save your life.
- Bir otelde yangın kaçışının nerede olduğunu bilmek hayatınızı kurtarabilir.
Knowing is nothing, imagination is everything.
- Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.
What do you want to know about us?
- Hakkımızda ne bilmek istiyorsun?
What do you want to know about my job?
- İşim hakkında ne bilmek istiyorsun?
I want to know how Tom died.
- Tom'un nasıl öldüğünü bilmek istiyorum.
Do you really want to know how tough I am?
- Gerçekten ne kadar canı pek olduğumu bilmek ister misin?
Do you want to know my guess?
- Tahminimi bilmek ister misin?
Tom wants to know if you remember him.
- Tom onu hatırlayıp hatırlamadığını bilmek istiyor.
Tom wants to know if you remember Mary.
- Tom Mary'yi hatırlayıp hatırlamadığınızı bilmek istiyor.
I have to know the truth.
- Gerçeği bilmek zorundayım.
Tom wants to know if you have any time to help.
- Tom yardım etmek için zamanın olup olmadığını bilmek istiyor.
Everybody knew that she was being pushy.
- Onun saldırgan olduğunu herkes biliyordu.
Everybody knew she could speak English well.
- Onun iyi İngilizce konuşabildiğini herkes biliyordu.
There is no knowing which team will win.
- Hangi takımın kazanacağını bilmek zor.
Tom accused Mary of not knowing how to love or how to accept someone's love.
- Tom Mary'yi sevmeyi ya da birinin aşkını kabul etmeyi bilmemekle suçladı.
I invited Ken, Bill and Yumi.
- Ken, Bill ve Yumi'yi davet ettim.
Ken didn't know what to say next.
- Ken gelecek defa ne söyleyeceğini bilmiyordu.
Football is the most known sport in the world.
- Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.
His name is known to everyone in this town.
- Onun adı bu kasabada herkesçe bilinmektedir.
I just wish I knew how to speak French.
- Ben sadece nasıl Fransızca konuşacağımı bilmek istiyorum.
He speaks two languages besides English.
- İngilizcenin yanı sıra iki dil bilmekte.
Tom won't tell you what you want to know.
- Tom bilmek istediğini sana söylemez.
I'll tell you everything that you want to know.
- Bilmek istediğin her şeyi sana söyleyeceğim.