beklemede

listen to the pronunciation of beklemede
Turkish - English
(Bilgisayar) parked
(Televizyon) in sleep mode
(Tıp) stand by

Stand by for my orders. - Emirlerim için beklemede kalın.

Stand by for instructions. - Talimatlar için beklemede kalın.

sleep mode
(Bilgisayar) suspended
on stand by
(Televizyon) on hold
pending to
pending

An investigation is still pending. - Soruşturma hâlâ beklemede.

beklemede kalmak
stand by
beklemede olan
on call
beklemede olmak
wait
beklemede uçuş yolu
(Havacılık) holding pattern
beklemede uçuş yolu
(Havacılık) holding track
beklemede uçuş yolu şekli
(Havacılık) holding pattern mode
bekle
expect

Did that hotel meet your expectations? - Otel beklentilerini karşıladı mı?

Don't expect too much. - Çok fazla şey bekleme.

bekle
hold on

Please hold on a moment. - Lütfen biraz bekleyin.

Hold on a minute, please. - Bir dakika bekle,lütfen.

bekle
hang on

Now, hang on a second. - Şimdi, bir saniye bekle.

Hang on a minute. There's quite a few black chess pieces over there. - Biraz bekleyin. Orada fazlasıyla siyah satranç taşı var.

bekle
wait

I'll wait here until she comes. - O gelene kadar burada bekleyeceğim.

You shouldn't wait here. - Burada beklememen gerekir.

bekle
held on
bekle
{f} expected

Students are expected to stay away from dubious places. - Öğrencilerin şüpheli yerlerden uzak kalması bekleniyor.

The garden was larger than I had expected. - Bahçe beklediğimden daha büyüktü.

bekle
(Bilgisayar) pause

Tom hit the pause button. - Tom bekletme butonuna bastı.

Tom put the key in the lock and paused a moment before he turned it. - Tom anahtarı kilide taktı ve onu çevirmeden önce bir süre bekledi.

bekle
hold your horses
bekle
(Bilgisayar) waitfor
bekle
(Konuşma Dili) not so fast
bekle
{f} waiting

Five patients were in the waiting room. - Bekleme salonunda beş hasta vardı.

Waiting for a bus, I met my friend. - Bir otobüs beklerken, arkadaşımla buluştum.

bekle
await

Tom is in jail, awaiting trial. - Tom duruşmayı beklerken hapistedir.

Maria awaited him, but he did not come. - Maria onu bekledi ama o gelmedi.

bekle
bide

We need to bide our time. - Zamanımızı beklemeliyiz.

We just need to bide our time. - Sadece uygun zamanı beklemeliyiz.

bekle
watch to
bekle
watch for
bekle
wait for

Please wait for thirty minutes. - Lütfen yarım saat bekle.

We can hardly wait for the party on Friday. - Cuma günkü partiyi bekleyemeyiz.

bekle
bode
bekle
{f} bided
bekle
{f} biding
bekle
{f} awaited

Maria awaited him, but he did not come. - Maria onu bekledi ama o gelmedi.

bekle
look forward

If we are to judge the future of ocean study by its past, we can surely look forward to many exciting discoveries. - Okyanus araştırmasının geleceğini onun geçmişiyle tahmin edeceksek birçok heyecan verici keşifleri elbette dört gözle bekleriz.

We always look forward to Tom's annual visit. - Tom'un yıllık ziyaretini her zaman sabırsızlıkla bekleriz.

bekle
hold#on
bekle
look#forward
ödül beklemede
(Bilgisayar) bonus hold