Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.
- He began his meal by drinking half a glass of ale.
Esperanto öğrenmeye başladınız.
- You began to learn Esperanto.
Yağmur yağmaya başladığında biz başlamak üzereydik.
- We were about to start, when it began to rain.
Sanırım ev ödevimle ilgili çalışmaya başlamak zorundayım.
- I think I have to begin working on my homework.
O, bize başlamak için sinyal verdi.
- He gave us the signal to begin.
Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
- After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
Okul dokuzda başlar ve altıda biter.
- School begins at nine and is over at six.
Başlangıç işin en önemli kısmıdır.
- The beginning is the most important part of the work.
O, başlangıçta zor olacak, fakat her şey başlangıçta zordur.
- At the beginning it'll be tough, but everything's tough at the beginning.
Oda basın konferansının başlamasını bekleyen muhabirlerle tıka basa doluydu.
- The room was jam-packed with reporters waiting for the press conference to begin.
Şaşırmak, merak etmek, anlamaya başlamaktır.
- To be surprised, to wonder, is to begin to understand.
I'm beginning to understand.
- I am beginning to understand.
In the beginning God created the heavens and the earth.
- In the beginning God created Heaven and Earth.
... doing back when I first began touring. ...
... construction began in twelve twenty nine ...