Let's go back before it begins to rain.
- Yağmur başlamadan önce geri dönelim.
School begins at nine and is over at six.
- Okul dokuzda başlar ve altıda biter.
He began his meal by drinking half a glass of ale.
- Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.
He began to work for that company last year.
- O, geçen yıl o şirket için çalışmaya başladı.
They started running.
- Onlar koşmaya başladılar.
The dog began to run.
- Köpek koşmaya başladı.
All beginnings are difficult.
- Bütün başlangıçlar zordur.
Birth is, in a manner, the beginning of death.
- Doğum,bir şekilde,ölümün başlangıcıdır.
When we went to the hall, the concert had already begun.
- Salona gittiğimizde, konser çoktan başlamıştı.
The French and Indian War had begun.
- Fransız ve Hint Savaşı başlamıştı.
Now I must go about my work.
- Şimdi işime başlamalıyım.
The student center is a good place to strike up conversations.
- Öğrenci merkezi konuşmalara başlamak için iyi bir yer.
I must set about that work without delay.
- Gecikmeden o işe başlamalıyım.
We got up early and set about cleaning our house.
- Erken kalktık ve evimizi temizlemeye başladık.
I've never seen him really get down to work.
- Onun gerçekten işe başladığın asla görmedim.
It's time to work now. Let's get down to business.
- Şimdi çalışma vakti. İşe başlayalım.
Tom's trial commenced three days later.
- Tom'un davası üç gün sonra başladı.
Direct flights between New York and Tokyo commenced recently.
- New York ve Tokyo arasında doğrudan uçuşlar son zamanlarda başlamıştır.
There's nothing better than a good cup of coffee to start off the day.
- Güne başlamak için güzel bir fincan kahveden daha iyi bir şey yoktur.
Let's start off on the same page.
- Aynı sayfada başlayalım.
When would you like to begin?
- Ne zaman başlamak istersin?
To be surprised, to wonder, is to begin to understand.
- Şaşırmak, merak etmek, anlamaya başlamaktır.
I succeeded in reaching the top of the mountain.
- Dağın tepesine ulaşmayı başardım.
We talked about various topics.
- Biz değişik başlıklarda konuştuk.
I was beginning to lose my cool.
- Soğuk kanlılığımı kaybetmeye başlıyordum.
The beginning is the most important part of the work.
- Başlangıç işin en önemli kısmıdır.
I am the patrol leader.
- Ben devriye başkanıyım.
Republican Party leaders criticized President Hayes.
- Cumhuriyetçi Parti liderleri Başkan Hayes'i eleştirdi.
I quit my job and moved so I could start off with a clean slate.
- Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.
Too long a holiday makes one reluctant to start work again.
- Çok uzun bir tatil birini tekrar işe başlamak için isteksiz yapar.
Western nations have to put their heads together to strengthen the dollar.
- Batılı ülkeler doları güçlendirmek için baş başa verip düşünüyorlar.
He is suffering from a headache.
- O, baş ağrısından acı çekiyor.
After the entrée comes the main dish.
- Başlangıç yemeğinden sonra ana yemek gelir.
The main islands of Japan are Hokkaido, Shikoku, Honshu and Kyushu.
- Japonya'nın başlıca adaları Hokkaido, Shikoku, Honshu ve Kyushu'dur.
I'm going to lay you down in the green grass underneath that big old oak tree and then carve our initials into its trunk.
- O büyük, ihtiyar meşe ağacının dibinde çimlere uzanıp, gövdesine adlarımızın baş harflerini kazıyacağım.
The couple carved their initials in an oak tree.
- Çift baş harflerini meşe ağacına kazıdı.
They shake hands instead of bowing.
- Başla selamlama yerine tokalaştılar.
In Japan, it is proper to bow when you meet someone.
- Japonya'da biriyle karşılaştığında başla selamlamak uygundur.
In Japan, it is proper to bow when you meet someone.
- Japonya'da biriyle karşılaştığında başla selamlamak uygundur.
What heading does this come under?
- Bu hangi başlığın altında toplanıyor?
Mr Suzuki, who is a former Prime Minister, will be chairman of the committee.
- Bay Suzuki, eski bir Başbakan, komitenin başkanı olacak.
The Prime Minister will hold a press conference tomorrow.
- Başbakan yarın bir basın toplantısı düzenleyecek.
Kinshasa is the capital city of the Democratic Republic of Congo.
- Kinşasa, Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nin başşehridir.
Beijing is the capital of China.
- Pekin, Çin'in başkentidir.
I ate the whole bag of potato chips by myself.
- Bir torba patates cipsini tek başıma yedim.
If I start eating potato chips, I can't stop.
- Patates cipsi yemeye başlarsam, duramam.
It's interesting to observe American politics, especially during a presidential election.
- Amerikan siyasetini, özellikle başkanlık seçimi sırasında gözlemlemek ilginçtir.
I quit my job and moved so I could start off with a clean slate.
- Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.
There's nothing better than a good cup of coffee to start off the day.
- Güne başlamak için güzel bir fincan kahveden daha iyi bir şey yoktur.
We were about to start, when it began to rain.
- Yağmur yağmaya başladığında biz başlamak üzereydik.
The student center is a good place to strike up conversations.
- Öğrenci merkezi konuşmalara başlamak için iyi bir yer.
I have to get to work.
- Çalışmaya başlamak zorundayım.
I want to get to work.
- İşe başlamak istiyorum.
I see no other course of action.
- Başka bir hareket tarzı göremiyorum.
I might flunk the course.
- Kurda başarısız olabilirim.
Trusting yourself is the key to success.
- Kendine güvenmek başarının anahtarıdır.
The mayor presented him with the key to the city.
- Belediye başkanı ona şehrin anahtarını sundu.
The general use of forks for eating started in the tenth century A.D.
- Çatalların yemek için genel kullanımı milattan sonra onuncu yüzyılda başladı.
The president granted a general pardon.
- Başkan genel af ilan etti.
I couldn't but sympathize with the girl who had lost her parents in the accident.
- Kazada ebeveynlerini kaybetmiş kıza başsağlığı bile dileyemedim.
His parents were glad at his success in the examination.
- Ebeveynleri onun sınavdaki başarısından memnunlardı.
Don't stick your nose into other people's business.
- Başka insanların işine burnunu sokma!
Tom stuck his nose where it didn't belong.
- Tom başkalarının işine burnunu soktu.
The secret of getting ahead is getting started.
- İlerlemenin sırrı başlamaktır.
It takes a lot of money to start a business.
- Bir işe başlamak çok para gerektirir.
In order to lose weight, it is best to take up some sport.
- Zayıflamak için en iyisi biraz spor aktivitesine başlamak.
Mr. Jackson is our principal.
- Bay Jackson bizim başkanımız.
The principal natural isotope of aluminium is aluminium-27.
- Alüminyum'un başlıca doğal izotopu alüminyum-27'dir.
He bowed to me as he passed by.
- O, geçerken beni başıyla selamladı.
They shake hands instead of bowing.
- Başla selamlama yerine tokalaştılar.
To protect your head, you need to wear a helmet.
- Başınızı korumak için bir kask takmanız gerekir.
His masterpiece has not appeared yet.
- Onun başyapıtı henüz görünmedi.
“The Satanic Verses” by Salman Rushdie is a real masterpiece of modern literature.
- Salman Rüşdi'nin “Şeytan Ayetleri” modern edebiyatın gerçek başyapıtıdır.
Nobody else got hurt.
- Başka hiç kimse yaralanmadı.
Nobody else offered to help.
- Başka hiç kimse yardım etmeyi önermedi.
The show Hoarders is one of the primary causes of armchair psychology in America.
- Gösteri Stokçular Amerika'da koltuk psikolojinin başlıca nedenlerinden biridir.
The primary cause of his failure is laziness.
- Onun başarısızlığının ana nedeni tembelliktir.
Grandmother carried the table by herself.
- Büyükanne masayı kendi başına taşıdı.
After the initial shock of hearing of her grandfather's death, the girl started to cry.
- Onun büyükbabasının ölümünü işitmesinin ilk şokundan sonra, kız ağlamaya başladı.
The premier is likely to resign.
- Başbakan muhtemelen istifa edecek.
The premier and his cabinet colleagues resigned.
- Başbakan ve kabine arkadaşları istifa ettiler.
Nobody listens to this music except nuts.
- Delilerden başka kimse bu müziği dinlemez.
This style of hairdressing first appeared in the early 19th century.
- Kuaförlüğün bu stili 19. yüzyılın başlarında ilk kez görüldü.
At first, I couldn't play the guitar.
- En başta gitar çalamıyordum.
Tom G. Roberts is the Chief Justice of the U.S. Supreme Court.
- Tom G. Roberts, ABD Yüksek Mahkemesi Başyargıcıdır.
The chief engineer did research hand in hand with his assistant.
- Başmühendis, asistanı ile el ele araştırma yaptı.
When did you start liking baseball?
- Ne zaman beyzbolu sevmeye başladın?
A relationship based on total honesty is bound to fail.
- Toplam dürüstlüğe dayalı bir ilişki başarısızlığa mahkûmdur.
You shouldn't have come here to begin with.
- Birlikte başlamak için buraya gelmemeliydin.
Even if he doesn't come, we'll have to begin.
- O gelmese bile, biz başlamak zorunda kalacağız.
In order to lose weight, it is best to take up some sport.
- Zayıflamak için en iyisi biraz spor aktivitesine başlamak.
Now if you don't mind, I'd like to get started.
- Şimdi sakıncası yoksa başlamak istiyorum.
I couldn't wait to get started.
- Ben başlamak için bekleyemedim.
Did you try restarting the computer?
- Bilgisayarı yeniden başlatmayı denedin mi?
Tom restarted his computer.
- Tom bilgisayarını yeniden başlattı.
Everything starts from the basis.
- Her şey temelden başlar.
We work on a piecework basis.
- Biz parça başı esasına göre çalışırız.
He lived alone in the forest.
- Ormanda yalnız başına yaşadı.
According to the weather forecast, the rainy season will set in before long.
- Hava tahmini göre, yağışlı mevsim çok geçmeden başlayacak.
Every man's work, whether it be literature or music or a picture or architecture or anything else, is always a portrait of himself.
- Her erkeğin işi, ister edebi ya da müzik ya da bir resim ya da mimari ya da başka bir şey olsun, her zaman kendisinin bir portresidir.
Tom loves architecture more than anything else in the world.
- Tom mimariyi dünyadaki başka her şeyden daha çok seviyor.
Ikeda made several silly mistakes, and so he was told off by the department head.
- Ikeda birkaç aptalca hata yaptı ve bu yüzden ona bölüm başkanı tarafından ağzının payı verildi.
Your success depends a lot on how your manager and other people in the office perceive you.
- Sizin başarınız daha çok sizin yöneticinizin ve bürodaki diğer insanların sizi nasıl algıladığına bağlıdır.
I work in Central Park every morning starting at six.
- Central Park'ta her sabah altıda başlayarak çalışıyorum.
Mario Draghi is the head of the European Central Bank.
- Mario Draghi, Avrupa Merkez Bankası'nın başkanıdır.
In love, there are only beginnings.
- Aşkta, sadece başlangıçlar vardır.
All beginnings are difficult.
- Bütün başlangıçlar zordur.
Whatever has a beginning also has an end.
- Başlangıcı olanın sonu da vardır.
You will succeed in the end.
- Sonunda başaracaksın.
People can begin to love when they choose, but they have no choice when it comes to ending love.
- İnsanlar seçtiklerinde sevmeye başlayabilir ama biten sevgi geldiğinde seçenekleri yoktur.
The film had a great beginning, but the ending wasn't believable.
- Filmin harika bir başlangıcı vardı, ancak sonu inandırıcı değildi.
Come on in. We're just about to get started.
- İçeri gelin. Başlamak üzereyiz.
I'd like to get an early start.
- Erken başlamak istiyorum.
The secret of getting ahead is getting started.
- İlerlemenin sırrı başlamaktır.
We'll be ready to start in a few minutes.
- Birkaç dakika içinde başlamak için hazır olacağız.
Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.
- Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.
Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.
- Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.