başla

listen to the pronunciation of başla
Turkish - English
begin

I go into the store, and who do I see? An American friend, who immediately begins to tell me what has been going on with him since we last met. - Mağazaya gidiyorum ve kimi görüyorum? Onunla son kez buluştuğumuzdan beri kendisinde neler gittiğini bana hemen anlatmaya başlayan bir Amerikan arkadaşımı.

School begins at nine and is over at six. - Okul dokuzda başlar ve altıda biter.

began

You began to learn Esperanto. - Esperanto öğrenmeye başladınız.

He began his meal by drinking half a glass of ale. - Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.

(Bilgisayar) run

Tom abandoned his car that had run out of gasoline and started walking. - Tom benzini biten arabasını terk etti ve yürümeye başladı.

They started running. - Onlar koşmaya başladılar.

{f} beginning

At the beginning it'll be tough, but everything's tough at the beginning. - O, başlangıçta zor olacak, fakat her şey başlangıçta zordur.

Birth is, in a manner, the beginning of death. - Doğum,bir şekilde,ölümün başlangıcıdır.

log on
begun

My memory of her has begun to recede. - Onunla ilgili anılarım azalmaya başladı.

When we went to the hall, the concert had already begun. - Salona gittiğimizde, konser çoktan başlamıştı.

gotten start
fall to
go about

Now I must go about my work. - Şimdi işime başlamalıyım.

strike up

The student center is a good place to strike up conversations. - Öğrenci merkezi konuşmalara başlamak için iyi bir yer.

got start
knuckle down
set about

She had no idea how to set about her work. - İşine nasıl başlayacağı konusunda bir fikri yoktu.

We got up early and set about cleaning our house. - Erken kalktık ve evimizi temizlemeye başladık.

get start
enter upon
get down to

We must get down to our homework. - Biz ödevimize başlamalıyız.

It's time to work now. Let's get down to business. - Şimdi çalışma vakti. İşe başlayalım.

commence

Commencement is typically the first or second Saturday in April. - Başlangıç genellikle nisan ayının birinci ya da ikinci cumartesisidir.

Tom's trial commenced three days later. - Tom'un davası üç gün sonra başladı.

start off

There's nothing better than a good cup of coffee to start off the day. - Güne başlamak için güzel bir fincan kahveden daha iyi bir şey yoktur.

Let's start off on the same page. - Aynı sayfada başlayalım.

went about
got down to
log#on
başlamak
commence
başlamak
begin

When would you like to begin? - Ne zaman başlamak istersin?

You shouldn't have come here to begin with. - Birlikte başlamak için buraya gelmemeliydin.

baş
top

I succeeded in reaching the top of the mountain. - Dağın tepesine ulaşmayı başardım.

Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit. - Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey tıkırdamaya başladı.

baş
{i} beginning

At the beginning it'll be tough, but everything's tough at the beginning. - O, başlangıçta zor olacak, fakat her şey başlangıçta zordur.

She will arrive in Tokyo at the beginning of next month. - Önümüzdeki ayın başında Tokyo'ya varacak.

baş
{i} leader

Republican Party leaders criticized President Hayes. - Cumhuriyetçi Parti liderleri Başkan Hayes'i eleştirdi.

I am the patrol leader. - Ben devriye başkanıyım.

başlamak
start

Whatever you're doing, starting off on the right foot is essential. - Ne yaparsan yap,doğru adımla başlamak kaçınılmazdır.

You'll have to start at once. - Derhal başlamak zorunda kalacaksın.

baş
{i} head

Western nations have to put their heads together to strengthen the dollar. - Batılı ülkeler doları güçlendirmek için baş başa verip düşünüyorlar.

I have a bad headache. - Korkunç derecede başım ağrıyor.

baş
main

The main islands of Japan are Hokkaido, Shikoku, Honshu and Kyushu. - Japonya'nın başlıca adaları Hokkaido, Shikoku, Honshu ve Kyushu'dur.

His failure was mainly due to carelessness. - Onun başarısızlığı çoğunlukla dikkatsizliği yüzündendi.

baş
{s} initial

I'm going to lay you down in the green grass underneath that big old oak tree and then carve our initials into its trunk. - O büyük, ihtiyar meşe ağacının dibinde çimlere uzanıp, gövdesine adlarımızın baş harflerini kazıyacağım.

After the initial shock of hearing of her grandfather's death, the girl started to cry. - Onun büyükbabasının ölümünü işitmesinin ilk şokundan sonra, kız ağlamaya başladı.

başla selamlama
bow

They shake hands instead of bowing. - Başla selamlama yerine tokalaştılar.

In Japan, it is proper to bow when you meet someone. - Japonya'da biriyle karşılaştığında başla selamlamak uygundur.

başla selamlamak
bow

In Japan, it is proper to bow when you meet someone. - Japonya'da biriyle karşılaştığında başla selamlamak uygundur.

başlamak
(Hukuk) launch
baş
coconut
baş
heading

What heading does this come under? - Bu hangi başlığın altında toplanıyor?

baş
prime

Mr Suzuki, who is a former Prime Minister, will be chairman of the committee. - Bay Suzuki, eski bir Başbakan, komitenin başkanı olacak.

The Prime Minister has resigned. - Başbakan istifa etti.

baş
capital

Washington is the capital of the United States. - Washington, Amerika Birleşik Devletleri'nin başkentidir.

Beijing is the capital of China. - Pekin, Çin'in başkentidir.

baş
{i} potato

I ate the whole bag of potato chips by myself. - Bir torba patates cipsini tek başıma yedim.

If I start eating potato chips, I can't stop. - Patates cipsi yemeye başlarsam, duramam.

baş
{s} especial

It's interesting to observe American politics, especially during a presidential election. - Amerikan siyasetini, özellikle başkanlık seçimi sırasında gözlemlemek ilginçtir.

baş
{s} foremost
başlamak
get going
başlamak
set in
başlamak
kick off
başlamak
to begin, to start, to commence, to come on, to enter into, to fall to, to get cracking; to originate; (göreve) to accede (to sth)
başlamak
set out
başlamak
turn to
başlamak
start off

I quit my job and moved so I could start off with a clean slate. - Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.

There's nothing better than a good cup of coffee to start off the day. - Güne başlamak için güzel bir fincan kahveden daha iyi bir şey yoktur.

başlamak
began

We were about to start, when it began to rain. - Yağmur yağmaya başladığında biz başlamak üzereydik.

başlamak
proceed
başlamak
strike up

The student center is a good place to strike up conversations. - Öğrenci merkezi konuşmalara başlamak için iyi bir yer.

başlamak
get to

I have to get to work. - Çalışmaya başlamak zorundayım.

I want to get to work. - İşe başlamak istiyorum.

başlamak
{f} go
başlamak
enter
baş
tete
baş
(Havacılık) course

I see no other course of action. - Başka bir hareket tarzı göremiyorum.

I might flunk the course. - Kurda başarısız olabilirim.

baş
key

The mayor presented him with the key to the city. - Belediye başkanı ona şehrin anahtarını sundu.

Trusting yourself is the key to success. - Kendine güvenmek başarının anahtarıdır.

baş
cardinal
baş
{s} general

The mayor addressed the general public. - Belediye başkanı genele hitap etti.

The president granted a general pardon. - Başkan genel af ilan etti.

baş
parent

I couldn't but sympathize with the girl who had lost her parents in the accident. - Kazada ebeveynlerini kaybetmiş kıza başsağlığı bile dileyemedim.

All the other children in the school had rich parents, and he was beginning to feel like a fish out of water. - Okuldaki diğer tüm çocukların zengin ebeveynleri vardı, ve o sudan çıkmış bir balık gibi hissetmeye başlıyordu.

baş
(İnşaat) short edge
baş
(Askeri) nose

My glasses started to slip down my nose. - Gözlüğüm burnumdan aşağı kaymaya başladı.

Don't stick your nose into other people's business. - Başka insanların işine burnunu sokma!

başlamak
set about
başlamak
knuckle down
başlamak
ahead

The secret of getting ahead is getting started. - İlerlemenin sırrı başlamaktır.

başlamak
proceed to
başlamak
take

In order to lose weight, it is best to take up some sport. - Zayıflamak için en iyisi biraz spor aktivitesine başlamak.

It takes a lot of money to start a business. - Bir işe başlamak çok para gerektirir.

başlamak
set
başlamak
embark upon
başlamak
launch into
başlamak
set up
başlamak
(Kanun) embark on
başlamak
{f} introduce
baş
principal

The organization plays a principal role in wildlife conservation. - Örgüt, yaban hayatı korumasında başlıca rol oynar.

Mr. Jackson is our principal. - Bay Jackson bizim başkanımız.

baş
bow

He bowed to me as he passed by. - O, geçerken beni başıyla selamladı.

They shake hands instead of bowing. - Başla selamlama yerine tokalaştılar.

baş
helm

To protect your head, you need to wear a helmet. - Başınızı korumak için bir kask takmanız gerekir.

baş
kephale
baş
master

“The Satanic Verses” by Salman Rushdie is a real masterpiece of modern literature. - Salman Rüşdi'nin “Şeytan Ayetleri” modern edebiyatın gerçek başyapıtıdır.

His masterpiece has not appeared yet. - Onun başyapıtı henüz görünmedi.

baş
nob

Aside from him, nobody else came to the party. - Onun dışında, başka hiç kimse partiye gelmedi.

Nobody but John has heard of it. - John'dan başka hiç kimse onu duymadı.

baş
primary

Honesty is the primary reason for his success. - Dürüstlük onun başarısı için temel nedendir.

The primary cause of his failure is laziness. - Onun başarısızlığının ana nedeni tembelliktir.

baş
grand

My grandfather nodded and smiled at me. - Büyükbabam başını salladı ve gülümsedi.

It's fine to make grandiose plans, but I'd like you to start with what you have on your plate. - Bu görkemli planları yapmak iyi fakat tabağında sahip olduğunla başlamanı istiyorum.

baş
primus
baş
premier

The premier and his cabinet colleagues resigned. - Başbakan ve kabine arkadaşları istifa ettiler.

Today's paper reports that the premier has given up the idea of visiting America. - Bügünkü gazete Başbakanın Amerikayı ziyaret etme fikrinden vazgeçtiğini bildiriyor.

baş
nut

Nobody listens to this music except nuts. - Delilerden başka kimse bu müziği dinlemez.

baş
first

This style of hairdressing first appeared in the early 19th century. - Kuaförlüğün bu stili 19. yüzyılın başlarında ilk kez görüldü.

I thought it easy at first. - Ben ilk başta onun kolay olduğunu düşündüm.

baş
proto-
baş
chief

The army chief reported that the war was lost. - Genelkurmay başkanı savaşın kaybedildiğini bildirdi.

The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors. - Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.

baş
base

Probably, the prime minister means 'politics based on religious values.' - Muhtemelen Başbakan, dinî değerlere dayalı siyaseti kast ediyordur.

A relationship based on total honesty is bound to fail. - Toplam dürüstlüğe dayalı bir ilişki başarısızlığa mahkûmdur.

baş
kingpin
başlamak
undertake
başlamak
originate
başlamak
initiate
başlamak
enter on
başlamak
get under way
başlamak
fall to
başlamak
come into
başlamak
come

We had to come back soon because school was about to start. - Hemen geri gelmek zorundaydık çünkü okul başlamak üzereydi.

Come on in. We're just about to get started. - İçeri gelin. Başlamak üzereyiz.

başlamak
enter into
başlamak
take up

In order to lose weight, it is best to take up some sport. - Zayıflamak için en iyisi biraz spor aktivitesine başlamak.

başlamak
go ahead
başlamak
get at
Başlamak
get started

I'm anxious to get started. - Başlamak için endişeliyim.

I couldn't wait to get started. - Ben başlamak için bekleyemedim.

baş
chıef
başlamak
start from
başlamak
kick on
yeniden başla
restart

Tom restarted his computer. - Tom bilgisayarını yeniden başlattı.

Did you try restarting the computer? - Bilgisayarı yeniden başlatmayı denedin mi?

baş
basis

We work on a piecework basis. - Biz parça başı esasına göre çalışırız.

Everything starts from the basis. - Her şey temelden başlar.

baş
side, near vicinity, presence: sofra başında at the table. ocak başında near the hearth
baş
(Denizcilik) bow
baş
wrestling first class
baş
head: elli baş sığır fifty steers, fifty head of cattle
baş
fore

According to the weather forecast, the rainy season will set in before long. - Hava tahmini göre, yağışlı mevsim çok geçmeden başlayacak.

According to the weather forecast, the rainy season will set in next week. - Hava tahmini göre, yağışlı mevsim önümüzdeki hafta başlayacak.

baş
knob
baş
in many idioms self, oneself
baş
noddle
baş
main, head, chief, top
baş
top, summit, crest
baş
costard
baş
arch

Tom loves architecture more than anything else in the world. - Tom mimariyi dünyadaki başka her şeyden daha çok seviyor.

Laurent Weber is the archbishop of Portland. - Laurent Weber Portland'ın başpiskoposu.

baş
off

Whatever you're doing, starting off on the right foot is essential. - Ne yaparsan yap,doğru adımla başlamak kaçınılmazdır.

I quit my job and moved so I could start off with a clean slate. - Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.

baş
clove (of garlic); cyme; (plant) bulb
baş
central

Mario Draghi is the head of the European Central Bank. - Mario Draghi, Avrupa Merkez Bankası'nın başkanıdır.

I work in Central Park every morning starting at six. - Central Park'ta her sabah altıda başlayarak çalışıyorum.

baş
leader, chief, head
baş
head; chief, leader; beginning; end; top; bow; main, chief, leading, principal, cardinal
baş
outset
baş
in chief
baş
governing
baş
end, either of two ends
baş
sconce
baş
primal
baş
agio, exchange premium
baş
beginnings

In love, there are only beginnings. - Aşkta, sadece başlangıçlar vardır.

All beginnings are difficult. - Bütün başlangıçlar zordur.

baş
head (of a pin)
baş
(Anatomi) cephal
baş
jemmy
baş
end

You will succeed in the end. - Sonunda başaracaksın.

He tried to kill himself but it ended in failure. - O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.

baş
ending

A good beginning makes a good ending. - İyi başlayan iyi biter.

People can begin to love when they choose, but they have no choice when it comes to ending love. - İnsanlar seçtiklerinde sevmeye başlayabilir ama biten sevgi geldiğinde seçenekleri yoktur.

baş
pate
başlamak
knitting to cast on
başlamak
go off
başlamak
launch out into
başlamak
open
başlamak
launch out
başlamak
come on

Come on in. We're just about to get started. - İçeri gelin. Başlamak üzereyiz.

başlamak
lay down
başlamak
knuckle down to
başlamak
get

The secret of getting ahead is getting started. - İlerlemenin sırrı başlamaktır.

I'd like to get an early start. - Erken başlamak istiyorum.

başlamak
enter upon
başlamak
get a move on
başlamak
inaugurate
başlamak
to begin, start, commence
başlamak
auspicate
başlamak
lead off
başlamak
strike in
başlamak
cut along
başlamak
set to
başlamak
approach
başlamak
fall
başlamak
start in

We'll be ready to start in a few minutes. - Birkaç dakika içinde başlamak için hazır olacağız.

canla başla
for dear life
canla başla
for one's life
canla başla
with heart and soul
canla başla girişmek
wire away
canla başla girişmek
wire in
canla başla çalışmak
to put one's heart into a job, work with determination and enthusiasm
canla başla çalışmak
get weaving
sorumluluğu al ve başla
(Askeri) take charge and move out (E-6A/B aircraft)
Turkish - Turkish

Definition of başla in Turkish Turkish dictionary

BAŞ
(Osmanlı Dönemi) t. Reis, birinci, evvel. Başlıca, en mühim
Baş
(Osmanlı Dönemi) NITAB
Baş
ser
Başlamak
girmek
Başlamak
tutmak
Başlamak
almak
Başlamak
(Osmanlı Dönemi) TEBEDDÜ'
baş
Arazide en yüksek nokta
baş
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser
baş
insan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları bulunduran vücudun üst kısmı
baş
Temel, esas: "Gücün, erdemliğin, bilimin, her şeyin başı paradır, para."- H. E. Adıvar
baş
Güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş derecenin en yükseği
baş
Bir şeyin yakını veya çevresi
baş
Bir teknenin ön ve ileri kısmı
baş
Para değiştirirken verilen veya alınan üstelik, sarrafiye
baş
Çıban
baş
Kasaplık hayvanlarda ve bazı yiyeceklerde adet
baş
Temel, esas
baş
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu
baş
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser: "Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbenti çekip aldı."- N. Cumalı
baş
Başlangıç, önsöz
baş
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu: "Avcumuzun içinde sakladığımız sigaraların yanmış ucu ile fitillerin başını yaktık."- F. R. Atay
baş
Deniz teknelerinde ön taraf
baş
Bir topluluğu yöneten kimse: "Cumhurbaşkanı devletin başıdır."- Anayasa
baş
Bir şeyin uçlarından biri: "Bu müjde verilince acele yerinden kalktı, merdiven başına yürüdü."- R. H. Karay
baş
Kasaplık hayvanlarda ve bazıyi yeceklerde tane
baş
Bir topluluğu yöneten kimse
baş
Bir şeyin yakını veya çevresi. "Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamında birleşik kelimeler yapar
baş
Başlangıç

Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı. - Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.

Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı. - Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.

baş
Bir şeyin uçlarından biri
baş
"Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamında birleşik kelimeler yapar
baş
(Osmanlı Dönemi) re's
başlamak
Olmak, oluşmak, ortaya çıkmak, doğmak
başlamak
Hoş olmayan bir davranışa koyulmak: "Etraftaki çocuklar gene arsızlanmaya başladılar."- O. C. Kaygılı
başlamak
Bir işe girişmek, harekete geçmek
başlamak
Çalışır, işler, yürür duruma girmek
başlamak
Etkisini gösterme
başlamak
Etkisini gösterme: "Kış başlarken yapraklar döküldü."- C. Uçuk
başlamak
Hoş olmayan bir davranışa koyulmak
başlamak
Görünmek: "Kasabanın kenar mahallelerinden sonra bir mezarlık başlardı."- S. F. Abasıyanık
başlamak
Olmak, oluşmak, ortaya çıkmak, doğmak: "Şiirimiz milletimizin Anadolu'daki teşekkülü ile başlar."- Y. K. Beyatlı
başlamak
Görünmek
başlamak
Bir işe girişmek, harekete geçmek: "Şairliğe on sekiz yaşında gazel ve rubailerle başlamıştı."- H. Taner. Çalışır, işler, yürür duruma girmek: "Bundan başka, evlenme hayatı da oldukça başarılı başladı."- H. E. Adıvar
canla başla
Seve seve, her türlü yorgunluğu göze alarak, var gücüyle
English - Turkish

Definition of başla in English Turkish dictionary

baş
baştan