If he doesn't accept the job, someone else will.
 - İşi o kabul etmezse, başkası eder.
Try as you might, but you cannot force a belief onto someone else, much less your own self.
 - Ne kadar uğraşırsan uğraş, bırak başkasını, kendini bile bir şeye zorla inandıramazsın.
It's none other than Tom!
 - O, Tom'dan başkası değil.
The little girl never smiles at anyone other than Emily.
 - Küçük kız, Emily'den başkasına asla gülümsemez.
This may end up being somebody else's problem.
 - Bu belki artık bir başkasının sorunu olmayabilir.
It's clear they thought I was somebody else.
 - Benim başkası olduğumu düşündükleri açık.
I don't like this. Show me another.
 - Bunu sevmedim. Bana bir başkasını göster.
I have to find another one.
 - Başkasını bulmalıyım.
In order to make us and everyone else remember this day, I ask everyone to plant a tree with us.
 - Bize ve başka herkese bu günü hatırlatmak için, bizimle birlikte herkese bir ağaç dikmesini rica ediyorum.
Is there anyone else wanting to eat?
 - Yemek yemek isteyen başka birisi var mı?
Did Jesus walk over water and then turn it into wine? No, that's a different story!
 - İsa su üzerinde mi yürüdü ve onu şaraba mı dönüştürdü? Hayır bu başka bir konu!
I would do it in a different way than you did.
 - Senin yaptığından başka türlü yapardım.
Show me another camera.
 - Bana başka bir kamera göster.
It is difficult to translate a poem into another language.
 - Bir şiiri başka bir dile çevirmek zordur.
Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
 - Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
I had no other choice.
 - Başka seçeneğim yoktu.
I tried to convince Tom otherwise.
 - Tom'u başka türlü ikna etmeye çalıştım.
Tom sat alone in the otherwise empty room.
 - Tom başka boş odada tek başına oturdu.
Was there anybody else besides Tom?
 - Tom'un dışında başka biri var mıydı?
There was no one there besides me.
 - Orada benden başka kimse yoktu.
It's unlikely that anyone other than Tom would be interested in buying this.
 - Tom'dan başkasının bunu almayı istemesi pek olası değil.
Tom doesn't know anything about Mary, other than her name.
 - Tom, onun adından başka Mary hakkında bir şey bilmiyor.
The girl did nothing but cry.
 - Kız ağlamaktan başka bir şey yapmadı.
There was nothing but an old chair in the room.
 - Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.
I won't answer any more questions right now.
 - Şimdi başka sorulara cevap vermeyeceğim.
To be happy and not ask any more questions would be best.
 - Mutlu olmak ve başka soru sormamak en iyisi olur.
They have no more wine.
 - Onların başka şarapları yok.
Good health is more valuable than anything else.
 - İyi sağlık başka herhangi bir şeyden daha değerlidir.
What else did you find in Tom's apartment?
 - Tom'un dairesinde başka ne buldun?
This apartment is bigger than any other one in the building.
 - Bu daire, binadaki herhangi başka birinden daha büyüktür.
Tom didn't know what else to say.
 - Tom başka ne söyleyeceğini bilmiyordu.
What else would you like to know?
 - Başka ne bilmek istersin?
We had no alternative but to fight.
 - Döğüşmekten başka seçeneğimiz yoktu.
Bear in mind that, under such circumstances, we have no alternative but to find another buyer.
 - Aklınızda bulunsun, bu koşullar altında başka bir alıcı bulmaktan başka alternatifimiz yok.
We need to avoid any further delays.
 - Başka gecikmelerden kaçınmalıyız.
Do you have any further questions to ask?
 - Soracak başka sorunuz var mı?
Apart from my sister, my family doesn't watch TV.
 - Kız kardeşimden başka, ailem televizyon izlemez.
Apart from Barack Obama, all US presidents were white.
 - Barak Obama dışında bütün Amerika Birleşik Devletleri başkanları beyazdır.
We had no choice except to put up with it.
 - Ona katlanmaktan başka seçimimiz yoktu.
The man, who had not eaten for three days, had trouble thinking about anything except food.
 - Adam üç gündür bir şey yememişti, yiyecekten başka bir şey düşünemiyordu.
Nothing but peace can save the world.
 - Barıştan başka hiçbir şey dünyayı kurtaramaz.
The President called on everyone to save energy.
 - Başkan enerji tasarrufu yapmak için herkesi aradı.