Tom sat down at the piano and started playing.
 - Tom piyano başına oturdu ve çalmaya başladı.
Tom started going bald in his early thirties.
 - Tom otuzların başında kel olmaya başladı.
When you are in trouble, you can count on me.
 - Başınız belada olduğu zaman, bana güvenebilirsiniz.
I am forever in trouble.
 - Benim her zaman başım belada.
It's not a suitable topic for discussion.
 - Tartışma için uygun bir başlık değil.
I succeeded in reaching the top of the mountain.
 - Dağın tepesine ulaşmayı başardım.
I was beginning to lose my cool.
 - Soğuk kanlılığımı kaybetmeye başlıyordum.
At the beginning it'll be tough, but everything's tough at the beginning.
 - O, başlangıçta zor olacak, fakat her şey başlangıçta zordur.
Republican Party leaders criticized President Hayes.
 - Cumhuriyetçi Parti liderleri Devlet Başkanı Hayes'i eleştirdiler.
I am the patrol leader.
 - Ben devriye başkanıyım.
Lee Leffingwell is the head of the Austin City Council.
 - Lee Leffingwell, Austin Şehir Konseyi'nin başkanıdır.
Western nations have to put their heads together to strengthen the dollar.
 - Batılı ülkeler doları güçlendirmek için baş başa verip düşünüyorlar.
When to start is the main problem.
 - Asıl sorun ne zaman başlanacağıdır.
Hinduism is the main religion in India.
 - Hinduizm Hindistan'daki başlıca dindir.
I'm going to lay you down in the green grass underneath that big old oak tree and then carve our initials into its trunk.
 - O büyük, ihtiyar meşe ağacının dibinde çimlere uzanıp, gövdesine adlarımızın baş harflerini kazıyacağım.
The couple carved their initials in an oak tree.
 - Çift baş harflerini meşe ağacına kazıdı.
She asked me for help when she was in trouble.
 - Başı dertte iken benden yardım istedi.
Her boyfriend is in trouble with the law.
 - Sevgilisinin yasa ile başı dertte.
What heading does this come under?
 - Bu hangi başlığın altında toplanıyor?
Mr Suzuki, who is a former Prime Minister, will be chairman of the committee.
 - Bay Suzuki, eski bir Başbakan, komitenin başkanı olacak.
The Prime Minister met with the press.
 - Başbakan basın toplantısı yaptı.
Kinshasa is the capital city of the Democratic Republic of Congo.
 - Kinşasa, Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nin başkentidir.
Beijing is the capital of China.
 - Pekin, Çin'in başkentidir.
If I start eating potato chips, I can't stop.
 - Patates cipsi yemeye başlarsam, duramam.
I ate the whole bag of potato chips by myself.
 - Bir torba patates cipsini tek başıma yedim.
It's interesting to observe American politics, especially during a presidential election.
 - Amerikan siyasetini, özellikle başkanlık seçimi sırasında gözlemlemek ilginçtir.
I see no other course of action.
 - Başka bir hareket tarzı göremiyorum.
I might flunk the course.
 - Kurda başarısız olabilirim.
The mayor presented him with the key to the city.
 - Belediye başkanı ona şehrin anahtarını sundu.
Trusting yourself is the key to success.
 - Kendine güvenmek başarının anahtarıdır.
The general use of forks for eating started in the tenth century A.D.
 - Çatalların yemek için genel kullanımı milattan sonra onuncu yüzyılda başladı.
The mayor addressed the general public.
 - Belediye başkanı halka hitap etti.
You'll get into trouble if your parents find out.
 - Ailen anlarsa başın belaya girer.
His parents were glad at his success in the examination.
 - Ebeveynleri onun sınavdaki başarısından memnunlardı.
I don't poke my nose into other people's business.
 - Burnumu başkalarının işine sokmam.
Tom stuck his nose where it didn't belong.
 - Tom başkalarının işine burnunu soktu.
The principal natural isotope of aluminium is aluminium-27.
 - Alüminyum'un başlıca doğal izotopu alüminyum-27'dir.
The menopause is the permanent cessation of the ovaries' principal functions.
 - Menopoz, yumurtalıkların başlıca fonksiyonlarının kalıcı olarak durmasıdır.
He bowed to his teacher.
 - O, başıyla öğretmenini selamladı.
They shake hands instead of bowing.
 - Başla selamlama yerine tokalaştılar.
To protect your head, you need to wear a helmet.
 - Başınızı korumak için bir kask takmanız gerekir.
They are masterpieces of European art.
 - Onlar Avrupa sanatının başyapıtlarıdırlar.
His masterpiece has not appeared yet.
 - Onun başyapıtı henüz görünmedi.
Aside from him, nobody else came to the party.
 - Onun dışında, başka hiç kimse partiye gelmedi.
Nobody else got hurt.
 - Başka hiç kimse yaralanmadı.
The primary cause of his failure is laziness.
 - Onun başarısızlığının ana nedeni tembelliktir.
The show Hoarders is one of the primary causes of armchair psychology in America.
 - Gösteri Stokçular Amerika'da koltuk psikolojinin başlıca nedenlerinden biridir.
Grandmother carried the table by herself.
 - Büyükanne masayı kendi başına taşıdı.
After the initial shock of hearing of her grandfather's death, the girl started to cry.
 - Onun büyükbabasının ölümünü işitmesinin ilk şokundan sonra, kız ağlamaya başladı.
The two premiers had nothing in common.
 - İki başbakanın ortak hiçbir şeyi yoktu.
Manchester United is one of the most successful teams in both the Premier League and England.
 - Manchester United, hem Premier League'de hem de İngiltere'de en başarılı takımlardan biridir.
Nobody listens to this music except nuts.
 - Delilerden başka kimse bu müziği dinlemez.
At first each man had paid $10.
 - İlk başta her insan 10 ABD doları ödemişti.
At first, they were all convinced he was innocent.
 - İlk başta, onların hepsi onun masum olduğuna ikna oldular.
The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
 - Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
The accident was caused chiefly by the unpredictable weather.
 - Kazanın başlıca nedeni öngörülemeyen havaydı.
A relationship based on total honesty is bound to fail.
 - Toplam dürüstlüğe dayalı bir ilişki başarısızlığa mahkûmdur.
Probably, the prime minister means 'politics based on religious values.'
 - Muhtemelen Başbakan, dinî değerlere dayalı siyaseti kast ediyordur.
Everything starts from the basis.
 - Her şey temelden başlar.
We work on a piecework basis.
 - Biz parça başı esasına göre çalışırız.
I am forever in trouble.
 - Benim her zaman başım belada.
He lived alone in the forest.
 - Ormanda yalnız başına yaşadı.
Tom loves architecture more than anything else in the world.
 - Tom mimariyi dünyadaki başka her şeyden daha çok seviyor.
Tom wants to be a successful architect.
 - Tom başarılı bir mimar olmak istiyor.
Whatever you're doing, starting off on the right foot is essential.
 - Ne yaparsan yap,doğru adımla başlamak kaçınılmazdır.
Your success depends a lot on how your manager and other people in the office perceive you.
 - Sizin başarınız daha çok sizin yöneticinizin ve bürodaki diğer insanların sizi nasıl algıladığına bağlıdır.
I work in Central Park every morning starting at six.
 - Central Park'ta her sabah altıda başlayarak çalışıyorum.
Mario Draghi is the head of the European Central Bank.
 - Mario Draghi, Avrupa Merkez Bankası'nın başkanıdır.
In love, there are only beginnings.
 - Aşkta, sadece başlangıçlar vardır.
Modern philosophy has its beginnings in the 19th century.
 - Modern felsefe 19. yüzyılda başlamıştır.
A good beginning makes a good ending.
 - İyi başlayan iyi biter.
He tried to kill himself but it ended in failure.
 - O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
The film had a great beginning, but the ending wasn't believable.
 - Filmin harika bir başlangıcı vardı, ancak sonu inandırıcı değildi.
Olivia couldn't give an ending to the story.
 - Olivia hikayeye son vermeyi başaramadı.
Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.
 - Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.
Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.
 - Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.
Take breaks is begin when aircraft is on the departure end of the runway.