Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam. 
 - It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
Tom beni rahatsız etmeyi bırakmadı.
 - Tom wouldn't stop badgering me.
Benim kötü bir sert ensem var.
 - I have a bad stiff neck.
Sahtekâr olma konusunda kötü bir üne sahiptir.
 - He has a bad reputation of being dishonest.
Sahte para her zaman geri gelir.
 - Bad money always comes back.
Tom emniyet kemerini takıyor olsaydı o kadar kötü yaralanmazdı.
 - If Tom had been wearing his seat belt, he wouldn't have been injured so badly.
Ağzın doluyken konuşmak terbiyesizliktir.
 - It's bad manners to speak with your mouth full.
İnsanları parmakla göstermek terbiyesizlik.
 - It's bad manners to point at people.
Sepetteki bir çürük elma bütün sepeti çürütür
 - One bad apple spoils the barrel.
Tom'un yüzü kötü bir biçimde çürük.
 - Tom's face is badly bruised.
Boş mideyle içki içmek sağlığa zararlıdır.
 - Drinking on an empty stomach is bad for your health.
Her gün balık yemek sizin için zararlı mı?
 - Is eating fish every day bad for you?
Hastane yemeği olmasını beklediğimiz kadar kötü değil.
 - The hospital food wasn't as bad as I expected it to be.
Hastanede bir sürü hasta gördüm, onlardan bazıları kötü şekilde yaralanmıştı.
 - I saw many patients at the hospital, some of whom were badly injured.
Tom Fransızcayı o kadar kötü konuşuyor ki çoğunlukla yanlış anlaşılıyor.
 - Tom speaks French so badly that he is often misunderstood.
Ona yanlışlıkla bağırdım ve kendimi gerçekten kötü hissettim.
 - I yelled at him by mistake and I felt really bad.