Tom beni rahatsız etmeyi bırakmadı.
 - Tom wouldn't stop badgering me.
Kötü koku beni rahatsız etti.
 - The bad smell sickened me.
Benim kötü bir sert ensem var.
 - I have a bad stiff neck.
Sahte para her zaman geri gelir.
 - Bad money always comes back.
Sahtekâr olma konusunda kötü bir üne sahiptir.
 - He has a bad reputation of being dishonest.
Tom emniyet kemerini takıyor olsaydı o kadar kötü yaralanmazdı.
 - If Tom had been wearing his seat belt, he wouldn't have been injured so badly.
İnsanları parmakla göstermek terbiyesizlik.
 - It's bad manners to point at people.
Bir konser sırasında konuşmak terbiyesizliktir.
 - It's bad manners to talk during a concert.
Tom'un yüzü kötü bir biçimde çürük.
 - Tom's face is badly bruised.
Sepetteki bir çürük elma bütün sepeti çürütür
 - One bad apple spoils the barrel.
Her gün balık yemek sizin için zararlı mı?
 - Is eating fish every day bad for you?
Öğünler arasında yemek yeme sağlığınız için gerçekten zararlı mıdır?
 - Is eating between meals really bad for your health?
Paul bugün yatakta hasta. Çok kötü.
 - Paul is sick in bed today. That's too bad.
Hastane yemeği olmasını beklediğimiz kadar kötü değil.
 - The hospital food wasn't as bad as I expected it to be.
Tom Fransızcayı o kadar kötü konuşuyor ki çoğunlukla yanlış anlaşılıyor.
 - Tom speaks French so badly that he is often misunderstood.
Tom bunu yapmanın yanlış bir fikir olduğunu düşünüyor.
 - Tom thinks that doing that is a bad idea.