çocuksan

listen to the pronunciation of çocuksan
Turkish - English
(Sosyoloji, Toplumbilim) teknonym
a name for an adult derived from that of a child, especially that of the eldest child
çocuk
kid

Please pass it to the other kids. - Lütfen onu diğer çocuklara uzat.

Do you have any kids? - Hiç çocukların var mı?

çocuk
child

Larry Ewing is married and the father of two children. - Larry Ewing evli ve iki çocuk babasıdır.

People of Almaty, let us create a child-friendly city! - Alma-Ata halkı, haydi çocuk dostu bir şehir yaratalım!

çocuk
{i} baby

Mother asked the babysitter to watch the children. - Anne bebek-bakıcısından çocukları gözlemesini rica etti.

Tom thinks there's a good possibility that Mary will agree to babysit the children on Friday night. - Tom Mary'nin Cuma gecesi çocuklara bakıcılık yapmayı kabul edeceğine dair büyük bir olasılık olduğunu düşünüyor.

çocuk
children

It seems that the children will have to sleep on the floor. - Çocuklar yerde uyumak zorunda kalacaklar gibi.

It is dangerous for children to play in the street. - Caddede oynamak çocuklar için tehlikelidir.

çocuk
(ısk.) bairn
çocuk
fairy

Children like fairy tales. - Çocuklar peri masallarını severler.

When I was a child, my mother would often read fairy tales to me. - Ben çocukken annem bana sık sık masal okurdu.

çocuk
juvenile

Isn't that a little juvenile? - O küçük bir çocuk değil mi?

The increase in juvenile delinquency is a serious problem. - Çocuk suçluluğundaki artış ciddi bir sorundur.

çocuk
kid's

This park is a little kid's paradise. - Bu park küçük çocukların cennetidir.

çocuk
bairn
çocuk
dandiprat
çocuk
enfant
çocuk
bantling
çocuk
mite
çocuk
bambino
çocuk
chick

Chicken pox is a common childhood illness. - Suçiçeği yaygın bir çocukluk hastalığıdır.

Chicken pox is an itchy nuisance for kids. - Suçiçeği, çocuklar için kaşıntılı bir baş belasıdır.

çocuk
(deyim) the small fry
çocuk
(Latin) infantia
çocuk
stripling
çocuk
encumbrance
çocuk
youngster
Çocuk
childrens
Çocuk
paediatric
çocuk
kinder

The kindergarten children were walking hand in hand in the park. - Anaokulu çocukları parkta el ele yürüyordu.

When she was in kindergarten, all the boys used to call her princess. - O, anaokulundayken, bütün erkek çocukları ona prenses derdi.

çocuk
children's
Çocuk
(Tıp) offspring
çocuk
junior

Tom and Mary had a child and called him Tom Junior. - Tom ve Mary'nin bir çocukları vardı ve ona Tom Junior adını verdiler.

çocuk
son

What will a child learn sooner than a song? - Bir çocuk bir şarkıdan daha çabuk ne öğrenir?

Tom told his son the story about a monster that ate children. - Tom oğluna çocukları yiyen bir canavar hakkındaki hikayeyi anlattı.

çocuk
childish. Ç
çocuk
(erkek) nipper
çocuk
child, infant
çocuk
infant

I'm instinctively bad with children and infants. - Çocuklara ve bebeklere içgüdüsel olarak kötü davranıyorum.

The archaeologists discovered over a hundred graves, a few of which belonged to infants. - Arkeologlar yüzün üzerinde mezar keşfetti, onlardan birkaçı küçük çocuklara aitti.

çocuk
child, chit, youngster, kid; infant; kid, boy, childish person; childish, infantile
çocuk
moppet
çocuk
seed

The children collect seeds of various shapes and colours. - Çocuklar çeşitli şekil ve renklerde tohum toplarlar.

çocuk
brat

You shouldn't allow your son to act like a selfish brat. - Oğlunun bencil bir çocuk gibi davranmasına izin vermemelisin.

You're acting like a spoiled brat. - Bir şımarık çocuk gibi davranıyorsun.

çocuk
infantile

There have been several cases of infantile paralysis. - Birkaç çocuk felci vakası olmuştur.

çocuk
chit
çocuk
progeny
çocuk
spoil

Children should not be spoiled. - Çocuklar şımartılmamalı.

I want you to stop spoiling the kids. - Çocuklara yüz verip şımartmaktan vazgeçmeni istiyorum.

çocuk
kiddie
çocuk
creche
çocuk
infantine
çocuk
encumber