yaşlarında

listen to the pronunciation of yaşlarında
Türkisch - Englisch
at the age of
yaş
age

At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand. - Altı yaşında o, daktiloyu kullanmayı öğrendi ve öğretmenine el ile yazmayı öğrenmesine gerek kalmadığını söyledi.

His niece is attractive and mature for her age. - Onun kız yeğeni çekici ve yaşına göre olgundur.

yaş
wet

Tom's eyes were wet with tears. - Tom'un gözleri göz yaşları yüzünden ıslaktı.

This grass is too wet to sit on. - Bu çim üstüne oturmak için çok yaş.

yaş
humid
yaş
dank
yaş
sappy
yaş
year; winter
yaş
{i} year

Sam is two years younger than Tom. - Sam Tom'dan iki yaş küçük.

My father will soon be forty years old. - Babam yakında kırk yaşında olacak.

yaş
fresh

Fish such as carp and trout live in fresh water. - Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşar.

Fish like carp and trout live in fresh water. - Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşamaktadır.

yaş
(Gıda) moisture
yaş
vintage
yaş
new

The older you get, the more difficult it becomes to learn a new language. - Ne kadar yaşlanırsan, yeni bir dili öğrenmek o kadar zor olur.

Older people are often afraid of trying new things. - Yaşlı insanlar sık sık yeni şeyleri denemekten korkarlar.

yaş
young

Sam is two years younger than Tom. - Sam Tom'dan iki yaş küçük.

He is five years younger than me. - O, benden beş yaş küçük.

yaş
in age
doksan yaşlarında
nonagenarian
elli yaşlarında
quinquagenarian
kırk yaşlarında
forthy something
kırk yaşlarında
quadragenarian
otuz yaşlarında
thirty something
seksen yaşlarında olan
octogenarian
yaş
damp; moist
yaş
slang bad, rough, tough
yaş
slang alcohol, liquor, booze
yaş
tears (in a person's eyes): bir damla yaş a tear
yaş
fresh (fruit) (as opposed to dried)
yaş
tear

My mother looked at me with tears in her eyes. - Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.

She called out to him, with tears running down her cheeks. - Yanaklarından süzülen yaşlarla ona seslendi.

yaş
clammy
yaş
time of life

The best time of life is when you are young. - Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.

The best time of life is when we are young. - Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.

yaş
unseasoned
yetmiş yaşlarında
septuagenarian

Tom is a septuagenarian. - Tom yetmiş yaşlarında bir kimsedir.

yirmi yaşlarında
twenty something
yaşlarında
Favoriten