İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
 - The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
O, iyi bir çocuktur ve güçlüdür.
 - He is a good boy, and he is strong.
Bu kahve gerçekten sert.
 - This coffee is really strong.
Rüzgar hâlâ sert esiyor.
 - The wind still blows strongly.
Mukavva, kağıttan daha mukavemetlidir.
 - Cardboard is stronger than paper.
Bu ağır metal kutuları taşımak için yeterince güçlüyüm.
 - I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.
Yapı bu kadar ağırlığı taşıyacak kadar güçlü değil.
 - The structure isn't strong enough to support that much weight.
Tom'un Mary'ye olan yoğun ilgisi, bende şiddetli bir kıskançlık hissi uyandırdı. Ama belli etmedim.
 - Tom's strong interest in Mary provoked my jealousy. But I managed to conceal.
Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.
 - A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation.
Karton, kağıttan daha sağlamdır.
 - Cardboard is stronger than paper.
Ahır küçüktü ama sağlamdı.
 - The barn was small, but it was strong.
O,İngilizceyi istikrarlı bir Alman aksanıyla konuşur.
 - He speaks English with a strong German accent.
İhracaatlar güçlüyken, ithalatlar istikrarlı kalırken ülkenin ticaret dengesi geçen yıl gelişti.
 - The nation's trade balance improved last year as exports were strong, while imports remained steady.
O, dürüst, güçlü ve kararlar vermek için istekliydi.
 - He was honest, strong, and willing to make decisions.
O ürkek görünüyor, ama o aslında iradeli bir kişidir.
 - She seems timid, but she's actually a strong-willed person.
Mary çok iradeli bir kadın.
 - Mary is a very strong-willed woman.