Bir roman yazmak için ani bir dürtü hissetti.
- He felt a sudden urge to write a novel.
Ben alkışlama dürtüsüne karşı koyamadım.
- I couldn't resist the urge to applaud.
Onları anlaşmaya teşvik etti.
- He urged them to come to an agreement.
O, onu daha çok çalışması için teşvik etti.
- She urged him to study harder.
Tom Mary'yi öpmek için bir arzu hissetti.
- Tom felt an urge to kiss Mary.
Tom kaçma arzusu hissetti.
- Tom felt the urge to run away.
Onları anlaşmaya teşvik etti.
- He urged them to come to an agreement.
Tom Mary'yi sanat eğitimi alması için teşvik etti.
- Tom urged Mary to study art.
Tom'un yerinde olmak istemem.
- I wouldn't like to be in Tom's shoes.
O anda Boston'da olmak müthiş heyecan vericiydi.
- It was tremendously exciting to be in Boston at that time.