The lamp was swinging back and forth.
- Lamba ileri geri sallanıyordu.
Julio is swinging in the hammock that I hung under the old oak tree.
- Julio, eski meşe ağacına kurduğum salıncakta sallanıyor.
The little boat bobbed on the rough sea.
- Tekne dalgalı denizde şiddetle sallandı.
The train suddenly lurched.
- Tren aniden sallandı.
The flowers were swaying in the wind.
- Çiçekler rüzgarda sallanıyordu.
Look how the trees sway in that wind.
- Ağaçların rüzgarda nasıl sallandığına bak.
When Tom awoke, he saw that the fire had gone out and, also, that he was now completely alone. The only sound was the susurration of the bamboo, swaying in the breeze.
- Tom uyandığında yangın çıktığını ve ayrıca şimdi tamamen yalnız olduğunu gördü. Tek ses esintiyle sallanan bambunun hışırtısıydı.
The flowers were swaying in the wind.
- Çiçekler rüzgarda sallanıyordu.
The lamp was swinging back and forth.
- Lamba ileri geri sallanıyordu.
There isn't enough room to swing a cat in his flat.
- Onun dairesinde bir kedinin sallanacağı kadar yer yok.
The buildings shook in the earthquake.
- Depremde binalar sallandı.
Tom shook his head to say no.
- Tom hayır demek için kafasını salladı.
I felt the house shake.
- Ben evin sallandığını hissettim.
I felt the floor shake.
- Yerin sallandığını hissettim.
The hand that rocks the cradle rules the world.
- Beşik sallayan el dünyayı yönetir.
Tom sat in his rocking chair, reading a novel.
- Tom bir roman okurken sallanan sandalyesinde oturdu.
The dog wagged its tail eagerly.
- Köpek hevesle kuyruğunu salladı.
The dog followed its master, wagging its tail.
- Köpek kuyruğunu sallayarak, sahibini izledi.
Tom waggled his finger at Mary.
- Tom Mary'ye parmağını salladı.
I rocked the baby on my knee.
- Bebeği dizimde salladım.
I rocked the baby in my arms.
- Bebeği kollarımda salladım.
The house started shaking.
- Ev sallanmaya başladı.
Tom Skeleton was shaking and trembling in every limb.
- Tom Skeleton'un her organı sallanıyordu ve titriyordu.
Tom brandished a shotgun on Mary.
- Tom, Mary'nin üzerine bir av tüfeği salladı.
She shouted and threatened a policeman by brandishing a knife.
- O, polise bağırdı ve bir bıçak sallayarak tehdit etti.