Julio is swinging in the hammock that I hung under the old oak tree.
- Julio, eski meşe ağacına kurduğum salıncakta sallanıyor.
The lamp was swinging back and forth.
- Lamba ileri geri sallanıyordu.
The little boat bobbed on the rough sea.
- Tekne dalgalı denizde şiddetle sallandı.
The train suddenly lurched.
- Tren aniden sallandı.
Tom is swaying slightly with the music.
- Tom müzikle hafifçe sallanıyor.
The flowers were swaying in the wind.
- Çiçekler rüzgarda sallanıyordu.
Tom is swaying slightly with the music.
- Tom müzikle hafifçe sallanıyor.
When Tom awoke, he saw that the fire had gone out and, also, that he was now completely alone. The only sound was the susurration of the bamboo, swaying in the breeze.
- Tom uyandığında yangın çıktığını ve ayrıca şimdi tamamen yalnız olduğunu gördü. Tek ses esintiyle sallanan bambunun hışırtısıydı.
The lamp was swinging back and forth.
- Lamba ileri geri sallanıyordu.
My daughter loves to swing.
- Kızım sallanmayı sever.
Tom shook his head to say no.
- Tom hayır demek için kafasını salladı.
The musician shook his head and pushed his little piano away.
- Müzisyen kafasını salladı ve küçük piyanosunu itti.
In an earthquake, the ground can shake up and down, or back and forth.
- Bir depremde, yer yukarı ve aşağı ya da geriye ve ileriye sallanabilir.
I felt the house shake.
- Ben evin sallandığını hissettim.
I rocked the baby on my knee.
- Bebeği dizimde salladım.
The hand that rocks the cradle rules the world.
- Beşik sallayan el dünyayı yönetir.
The dog wagged its tail eagerly.
- Köpek hevesle kuyruğunu salladı.
The dog followed its master, wagging its tail.
- Köpek kuyruğunu sallayarak, sahibini izledi.
Tom waggled his finger at Mary.
- Tom Mary'ye parmağını salladı.
I rocked the baby on my knee.
- Bebeği dizimde salladım.
I rocked the baby in my arms.
- Bebeği kollarımda salladım.
Don't you feel the house shaking?
- Evin sallanışını hissetmiyor musun?
The house started shaking.
- Ev sallanmaya başladı.
She shouted and threatened a policeman by brandishing a knife.
- O, polise bağırdı ve bir bıçak sallayarak tehdit etti.
Tom brandished a shotgun on Mary.
- Tom, Mary'nin üzerine bir av tüfeği salladı.