Dinlendirici bir öğleden sonrayı hak ediyorum.
- I deserve a relaxing afternoon.
Diyelim ki, televizyon seyretmek dinlendirici olabilir.
- Granted, watching TV can be relaxing.
Bu gerçekten o kadar rahatlatıcı değil.
- It's not really that relaxing.
Tom ve Meryem yüzen evde rahatlatıcı bir hafta geçirdiler.
- Tom and Mary spent a relaxing week on a houseboat.
Rahatlamak için yatıştırıcı müzik dinlemem gerekiyor.
- In order to relax, I need to listen to soothing music.
Çocuklarımın okul maliyetini bildiğim için, bir bira ile rahatlamak ya da boş vermek imkansız.
- Knowing how much school for my kids is costing, it's impossible to relax with a beer and take it easy.
Sadece kumsalda oturup bir hafta boyunca gevşemek istiyorum.
- I just want to sit on the beach and relax for a week.
Onu rahatlatmak için bir ilaç verdi.
- He gave her a drug to make her relax.
Kurallar son zamanlarda gevşemişti.
- The rules were recently relaxed.
Biraz gevşemelisiniz.
- You'd better relax a bit.