I think everyone looks back on their childhood with some regret.
- Bence herkes biraz pişmanlık ile kendi çocukluğuna geri bakar.
Tom regrets having introduced Mary to John.
- Tom, Mary'yi John'a tanıştırdığından pişmanlık duyuyor.
The rapist showed no signs of remorse during his trial.
- Tecavüzcü, yargılanması sırasında hiçbir pişmanlık işareti göstermedi.
She showed absolutely no sign of remorse.
- O kesinlikle hiçbir pişmanlık belirtisi göstermedi.
His face expresses deep sorrow and repentance.
- Yüzü derin üzüntü ve pişmanlık ifade ediyor.
He is regretful that he couldn't go.
- O, gidemediğine pişman.
I'm sorry for what I've done.
- Yaptığım şeyden pişmanım.
If you do that, you'll be sorry.
- Onu yaparsan pişman olacaksın.
Oh, I'm so sorry, said Anne penitently.
- Anne pişman bir şekilde Ah, çok üzgünüm dedi.
Fadil sounded remorseful.
- Fadıl pişmanlık duyuyordu.
Dan wasn't remorseful about killing Linda.
- Dan, Linda'nın öldürülmesi konusunda pişman değildi.