O, kendisinin hasta olduğuna inandırdı.
 - She made believe that she was sick.
O bugünkü sınava girmek istemedi, bu yüzden hasta olduğuna inandırdı, ve okula gitmedi.
 - He didn't want to take today's test, so he made believe that he was sick, and didn't go to school.
Onun kalesi kırık camdan yapılmıştı.
 - His castle was made of broken glass.
Dört yaşındaki Amerikalı turist, aslında, Sichuan eyaletinin ünlü mayhoş mutfağına rağmen tamamen baharatlı sığır etinden yapılmamış olduğunu farkettiği için hayal kırıklığına uğradı.
 - A four-year-old American tourist was disappointed to realize that, in fact, the Sichuan province is not entirely made of spicy beef, in spite of its famously piquant cuisine.
Tom bir deli gibi çalıştı.
 - Tom worked like a madman.
O, müziği deli gibi seviyor.
 - He is mad about music.
Niçin bana kızgınsın?
 - Why are you mad at me?
Eşiniz size çok kızgın.
 - Your wife is mad at you.
Hiçkimseye sinirli değilim.
 - I'm not mad at anybody.
Tom sinirli görünüyordu.
 - Tom looked like he was mad.
Bir çılgınla benim aramdaki tek fark benim bir çılgın olmamamdır.
 - The only difference between me and a madman is that I'm not mad.
Buz gibi suda yüzmeyi denemesi çılgınlıktı.
 - It was mad of him to try to swim in the icy water.
O kadar üzgündü ki neredeyse çıldırmıştı.
 - He was so sad that he almost went mad.
... of all new cars made are electric, ...
... something crazy we've made progress, not all the times ...