Giremezsin, çünkü sen bir küçüksün.
- Because you're a minor, you can't enter.
Bana babamın servetinden küçük bir pay verildi.
- I was given a minor share of my father's wealth.
Kadınlar bir azınlık değildir.
- Women are not a minority.
Yeni yasa dini azınlıkları oy verme haklarından mahrum edecek.
- The new law will deprive religious minorities of their right to vote.
Sergi ufak bir skandala neden oldu.
- The exhibition caused a minor scandal.
Tom ufak bir kazaya karıştı.
- Tom was involved in a minor accident.
Bu önemsiz bir detay.
- That's a minor detail.
Tom'un yaralaları önemsiz sayılır.
- Tom's injuries are considered minor.
Reşit olmayanlar buraya giremez.
- Minors can't come in here.
Almanya'da 18 yaşından küçükseniz reşit olmayan bir kimsesinizdir.
- In Germany you're a minor if you're younger than 18 years old.
Tom'un çalıştığı bar reşit olmayan kimselere alkollü içki sattığı için ruhsatını kaybetti.
- The bar where Tom works lost its license because they had been selling alcoholic drinks to minors.
Yan dal eğitimimi eczacılık fakültesinde tamamladım.
There is now such an immense microliterature on hepatics that, beyond a certain point I have given up trying to integrate (and evaluate) every minor paper published—especially narrowly floristic papers.