Kazanmak için ufak bir şansımız var.
 - We have small chance to win.
Aslında, ufak bir şikayetim var.
 - Actually, I do have one small complaint.
Yakınlardaki küçük bir kasabada yaşıyordu.
 - He lived in a small town nearby.
Hollanda küçük bir ülkedir.
 - Holland is a small country.
Arabanın arkasında saklanan küçük bir kedi var.
 - There's one small cat hiding behind the car.
Tom otelin arkasındaki küçük restoranda yemek yemek istedi.
 - Tom wanted to eat at the small restaurant behind the hotel.
Ne kazandığın patronun maaşı ile karşılaştırıldığında ufak tefek şey.
 - What you make is small potatoes compared to the boss's salary.