You see, I've got only these two castles, one hundred hectares of land, six cars, four hundreds heads of cattle and twenty racer horses...
- Bakın, benim sahip olduklarım sadece bu iki kale, yüz hektar arazi, altı araba, dört yüz baş sığır ve yirmi koşu atı...
Before the race, the runners have to warm up.
- Yarıştan önce koşucular ısınmak zorundadır.
What is he running after?
- O neyin peşinden koşuyor.
Tom has been running around the office like a chicken with its head cut off.
- Tom ofisin etrafında kafası kesilmiş bir tavuk gibi koşuyordu.
Don't run about wildly in the room.
- Odada çılgın gibi koşuşturma.
A rabbit is running in the garden.
- Bahçede bir tavşan koşuyor.
I always tie my shoes tightly before I go jogging.
- Ben koşuya gitmeden önce ayakkabılarımı her zaman sıkı bağlarım.
Tom worked up a sweat jogging.
- Tom bir ter atma koşusuna yavaş yavaş hazırlandı.
My life has become a treadmill, and I need a break.
- Hayatım bir koşu bandı haline geldi ve bir mola vermem gerekir.
I'm literally on a treadmill.
- Ben tam anlamıyla bir koşu bandında yaşıyorum.