karıştır

listen to the pronunciation of karıştır
Türkisch - Englisch
{f} stir

He put milk into his tea and stirred it. - Çayına süt koydu ve onu karıştırdı.

Tom stirred the soup. - Tom çorbayı karıştırdı.

stir up

Tom seems to be trying to stir up trouble. - Tom ortalığı karıştırmaya çalışıyor gibi görünüyor.

I'm not trying to stir up trouble. I'm just telling you what I heard. - Ortalığı karıştırmaya çalışmıyorum, duyduğumu söylüyorum sadece.

{f} stirring

Tom is stirring his coffee. - Tom kahvesini karıştırıyor.

I am stirring my tea. - Çayımı karıştırıyorum.

implicate
mix up

Don't mix up comets and asteroids. - Kuyrukluyıldız ve asteroitleri karıştırmayın.

scramble
mingle
{f} muddle
{f} blended
disorganize
{f} mixed

She mixed him up with someone else. - Onu başka biriyle karıştırdı.

He is mixed up with something shabby. - Eski püskü bazı şeylerle karıştırdı.

{f} deranged
{f} stirred

Tom stirred the soup. - Tom çorbayı karıştırdı.

She stirred the milk into her coffee. - Kahvesine süt karıştırdı.

involve with
{f} jumbled
interlace
{f} ruffled
blended with
{f} confusing

His words are confusing. - Onun sözleri kafa karıştırıcı.

I'm always confusing John with Paul. - Ben her zaman, John'u Paul ile karıştırıyorum.

derange
whomp up
clutter up
{f} shuffle

Please shuffle the cards carefully. - Lütfen kartları dikkatlice karıştır.

Tom shuffled the cards. - Tom kartları karıştırdı.

confound
{f} cluttered
{f} tangled
{f} mix

Mary mixed the ingredients to make a cake. - Mary bir pasta yapmak için malzemeleri karıştırdı.

You cannot mix oil and water. - Yağ ve suyu karıştıramazsın.

{f} confused

I think you've got me confused with someone else. - Beni başka biriyle karıştırdığını düşünüyorum.

I think you've confused me with someone else. - Sanırım sen beni başka biriyle karıştırdın.

{f} clutter
{f} mixing

Combine all the ingredients in the mixing bowl. - Karıştırma kabında tüm malzemeyi birleştirin.

Sentence mixing is funny. - Cümle karıştırmak eğlencelidir.

{f} adulterate

The milk was adulterated with water. - Süt, su ile karıştırılmış.

{f} muddled
blent
disordered
{f} blend

Tom poured milk into the blender. - Tom sütü karıştırıcıya döktü.

Blend the blue paint with the yellow paint. - Mavi boyayı sarı boyayla karıştır.

disorganized
befuddle
muss
disarrange

My son disarranged the papers on my desk. - Oğlum, masamdaki kağıtları karıştırdı.

tousle
disrupt
karış
butt in

The last thing I want to do is butt in. - Yapmak istediğim son şey karışmaktır.

karış
horn in
karış
{f} interfering
karış
interfere

Don't interfere with my work. - Benim işime karışmayın.

Bob told Jane not to interfere in his personal affairs. - Bob Jane'e onun kişisel işlerine karışmamasını söyledi.

karış
embroil

They did not wish to become embroiled in the dispute. - Onlar münakaşaya karışmak istemediler.

karış
meddle

Don't meddle in other people's affairs. - Diğer insanların işine karışmayın.

He has no right to meddle in our family's problems. - Onun bizim ailenin sorunlarına karışma hakkı yoktur.

karış
{f} meddling

I have no intention of meddling in your affairs. - İşlerine karışmaya niyetim yok.

Is this patronizing or meddling in someone else's business? - Bu başka birinin işinde patronluk taslamak ya da karışma mıdır?

karış
span

I often confuse Spanish vowels. - İspanyolcadaki sesli harfleri sık sık karıştırıyorum.

karış
span, hand span
karış
intermingle
karış
interlope
Türkisch - Türkisch

Definition von karıştır im Türkisch Türkisch wörterbuch

karış
Baş parmak ve serçe parmağı uzaklığı
karış
Parmaklar birbirinden uzak duracak biçimde gergin duran elde, başparmak ve serçe parmakların uçları arasındaki açıklık: "Yürüyüp geçeceğim, basacağım yerlerin her bir karış mübarek toprağı benim için mukaddesti."- H. R. Gürpınar
karış
Parmaklar birbirinden uzak duracak biçimde gergin duran elde, baş parmak ve serçe parmakların uçları arasındaki açıklık
karış
Beddua, lanet
karış
işkembe