kabarcık

listen to the pronunciation of kabarcık
Türkisch - Englisch
bubble

This soap makes a lot bubbles. - Bu sabun çok kabarcıklar yapar.

He blew soap bubbles. - O, sabun kabarcıklarını üfledi.

blister

Tom had blisters all over his feet. - Tom'un ayaklarının her tarafında kabarcıklar vardı.

The one whose butt got burned has to sit on the blisters. - Poposu yanan kişi kabarcıkların üstünde oturmak zorundadır.

pimple, pustule
papilla
blister, med. bulla, bleb
pustule
papule
vesicle
pock
bubble; blister, pimple
tubercle
papula
pimple
buble
(Meteoroloji) ebullition
tuberous
tuberose
ampulla
shaggy
bleb
blister like
(Tıp) vesication
(Nükleer Bilimler) bilister
whelk
wheal
bulla
kabarcık fincanı
bubble cap
kabarcık gibi
vesicular
kabarcık noktası
bubble point
kabarcık odası
bubble chamber
kabarcıklar
(İnşaat) bubbles

Rose was blowing bubbles. - Rose hava kabarcıkları üflüyordu.

The children are blowing bubbles. - Çocuklar kabarcıklar üflüyor.

su toplanmış kabarcık
blister
su toplanmış kabarcık var
I have a blister
Türkisch - Türkisch
Sıvı veya katıların içinde oluşan gaz hacmi
Metal biliminde sıvı veya katıların içinde oluşan gaz hacmi
ince kabuklu, yuvarlak ve beyaz taneli bir üzüm cinsi
İçi su veya hava dolu ufak kabartı veya kürecik
Kabartı: "Köy, dağın ortasında, toprak kabarcıkları gibi dizilen evleriyle bir mezarlığa benziyordu."- H. E. Adıvar
Kabartı
Vücutta oluşan sivilce gibi küçük şişkinlik
İçi su veya hava dolu ufak kabartı veya kürecik: "Bardağın içindeki maden suyu kabarcıklarının pıtır pıtır söndüğü bile duyuluyordu."- H. Taner
domur
kabarcık
Favoriten