Jane liked to make believe she was a teacher.
 - Jane bir öğretmen olduğuna inandırmaktan hoşlanırdı.
My belief is that you are right.
 - Senin haklı olduğun inancındayım.
Atheism isn't a religious belief.
 - Ateizm dinî bir inanç değildir.
I don't feel that I can trust what he says.
 - Onun söylediğine inanabileceğimi zannetmiyorum.
I can't bring myself to trust his story.
 - Ben onun hikayesine inanamıyorum.
Faith makes all things possible.... love makes all things easy.
 - İnanç her şeyi mümkün kılar....aşk her şeyi kolaylaştırır.
In other words, he is a man of faith.
 - Diğer bir deyişle, o bir inanç adamı.
A fault common to scientists is mistakenly believing that every problem has a technical solution.
 - Bilim adamlarına göre yaygın bir hata her problemin teknik bir çözümü var olduğuna yanlışlıkla inanmaktır.
They say that seeing is believing.
 - Onlar görmek inanmaktır diyorlar.
I've believed in Kylie Minogue since June 12, 1998.
 - 12 Haziran 1998'den beri Kylie Minogue'a inanırım.
She believed him when he said he loved her.
 - O, onu sevdiğini söylediğinde ona inandı.
It is stupid of you to believe in him.
 - Ona inanman aptallıktır.
Even people who don't believe in the Catholic church venerate the Pope as a symbolic leader.
 - Katolik kilisesine inanmayan insanlar bile Papa'ya sembolik bir lider olarak saygı duyuyorlar.
Tom seems to be unwilling to believe that Mary was the one who stole his credit cards.
 - Tom onun kredi kartlarını çalanın Mary olduğuna inanmak için isteksiz görünüyor.
In my childhood, I believed in Santa Claus.
 - Çocukluğumda Noel Baba'ya inandım.
There may be thieves, fakers, perverts or killers in social networks. For your security, you shouldn't believe them.
 - Sosyal ağlarda hırsızlar, sahteciler, sapıklar veya katiller olabilir. Güvenliğiniz için, onlara inanmamalısınız.