We are accustomed to wearing shoes.
- Biz ayakkabı giymeye alışkınız.
I like wearing old clothes.
- Eski elbiseleri giymeyi seviyorum.
You should wear a coat.
- Bir palto giymelisin.
She bought a shirt for him to wear to the party.
- Partide onun giymesi için bir gömlek satın aldı.
It's very difficult even for a Japanese to put on a kimono.
- Kimono giymek bir Japon için bile çok zordur.
He stopped to put on his shoes.
- O, ayakkabılarını giymek için durdu.
Tom took off his coat because it was getting too hot to wear it.
- Tom paltosunu çıkardı çünkü onu giymek için çok sıcaktı.
We have to wear school uniforms at school.
- Okulda, okul üniforması giymek zorundayız.
It's easier for me to wear this dress now that I'm thin.
- Şimdi zayıf olduğumdan dolayı bu kıyafeti giymek benim için daha kolay.
Mary didn't want to wear a sexy costume for Halloween so she decided to dress like an Amish woman.
- Mary Cadılar bayramı için seksi bir kostüm giymek istemiyordu bu yüzden Amish bir kadın gibi giyinmeye karar verdi.
Tom wore gloves to avoid leaving his fingerprints on the murder weapon.
- Tom cinayet silahında parmak izlerini bırakmaktan kaçınmak için eldivenler giydi.
Tom wore a new coat to school today.
- Tom bugün okula giderken yeni bir ceket giydi.
I don't like to wear shoes without socks.
- Ayakkabıyı çorap olmadan giymek hoşuma gidiyor.
Be eccentric now. Don't wait for old age to wear purple.
- Şimdi eksantrik olun. Mor giymek için yaşlılığı beklemeyin.
She has worn the same hat for a month.
- Bir ay boyunca aynı şapkayı giydi.
Tom realized right away that he should have worn a heavier coat.
- Tom daha kalın bir palto giymesi gerektiğini hemen fark etti.
What do you have on for tomorrow night?
- Yarın gece için ne giyersin?
Why do you have only one glove on?
- Neden sadece bir eldiven giyiyorsun?
She took off her old shoes and put on the new ones.
- Eski ayakkabılarını çıkararak yenilerini giydi.
Tom took off his clothes and put on his pajamas.
- Tom elbiselerini çıkardı ve pijamalarını giydi.
She was wearing a gown of satin.
- O, saten bir sabahlık giymişti.
She was wearing dark brown shoes.
- O koyu kahverengi ayakkabılar giyiyordu.
Today is his coronation day.
- Bugün onun taç giyme günü.
The princess attended the King's coronation.
- Prenses kralın taç giyme törenine katıldı.
The princess attended the King's coronation.
- Prenses kralın taç giyme törenine katıldı.