I can't work with you standing there.
- Orada durarak seninle çalışamam.
Tom doesn't like it when people invade his personal space by standing too close to him.
- İnsanlar ona çok yakın durarak onun kişisel alanını istila ettiğinde Tom bunu sevmez.
I could scarcely stand on my feet.
- Ayaklarımın üzerinde güçlükle durabiliyordum.
These two are standing abreast.
- Bu ikisi yan yana duruyor.
It rained for several days on end.
- Birkaç gün durmadan yağmur yağdı.
Let's wait for the rain to end!
- Yağmurun durmasını bekleyelim!
These two are standing abreast.
- Bu ikisi yan yana duruyor.
I'm worn out, because I've been standing all day.
- Bütün gün ayakta durduğum için yoruldum.
Were the earth to stop revolving, what do you suppose would happen?
- Dünya dönmeyi durdursa,ne olacağını tahmin edersin?
At the Battle of Verdun, French forces stopped a German attack.
- Verdun Savaşında,Fransız güçleri bir Alman saldırısını durdurdu.
It was because of the storm that the trains were halted.
- Fırtınadan dolayı trenler durduruldu.
The blue sports car came to a screeching halt.
- Mavi spor araba durma noktasına geldi.
Hold up, what do you think you're doing?
- Dur bakalım, Sen ne yaptığını düşünüyorsun?
The rule holds good in this case.
- Kural bu durumda geçerlidir.
A stalled car impedes traffic in the left lane.
- Durmuş bir araba sol şeritte trafiği engelliyor.
Why are they stalling?
- Onlar neden duruyorlar?
Onlar buluşmaları süresince kayak yapmaya gittiler.
- They went skiing during their date.
Yazılım şirketi ekonomik durgunluk sürecinde büyük başarısızlığa uğradı.
- The software company collapsed during the recession.