Tom oraya yalnız gitmek zorunda kaldı.
- Tom musste allein dorthin.
Babaları yalnız sinemaya gitmelerine izin vermedi.
- Ihr Vater erlaubte es ihr nicht, allein ins Kino zu gehen.
Yalnız yaşamaya alışkın.
- She is used to living alone.
Ormanda yalnız başına yaşadı.
- He lived alone in the forest.
Deniz kendi kendine derinleşecek.
- The sea will turn deep by itself.
Makine kendi kendine çalışır.
- The machine works by itself.
Ormanda yalnız başına yaşadı.
- He lived alone in the forest.
Tom bu işi yalnız başına yapabilir.
- Tom can do this work alone.
Ben gidersem kimsesiz olacaksın.
- If I go, you'll be all alone.
Sadece yalnız kalmak istediklerini söylediler.
- They said they only wanted to be left alone.
Sadece yalnız bırakılmak istediler.
- They just wanted to be left alone.
O tek başına yürümeyi sever.
- She likes to walk alone.
Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
- Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
It took courage to sail across the Pacific single-handed.
- Es verlangte Mut, ganz alleine über den Pazifik zu segeln.
She did it single-handedly.
- Sie hat es ganz alleine gemacht.
The light went out by itself.
- Das Licht ging von alleine aus.
The fire went out by itself.
- Das Feuer erlosch von alleine.