Türkiye, Yunanistan'dan daha güçlüydü.
 - Turkey was stronger than Greece.
İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
 - The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
Tom'un içkisi seninkinden ya da benimkinden daha sert.
 - Tom's drink is stronger than yours or mine.
Sert bir rüzgar esiyordu.
 - A strong wind was blowing.
Mukavva, kağıttan daha mukavemetlidir.
 - Cardboard is stronger than paper.
Yapı bu kadar ağırlığı taşıyacak kadar güçlü değil.
 - The structure isn't strong enough to support that much weight.
Açlık en ağır sorunlardan biridir.
 - Hunger is one of the strongest griefs.
Düşmana karşı şiddetli bir taarruza geçtiler.
 - They began with a strong attack against the enemy.
Tom'un Mary'ye olan yoğun ilgisi, bende şiddetli bir kıskançlık hissi uyandırdı. Ama belli etmedim.
 - Tom's strong interest in Mary provoked my jealousy. But I managed to conceal.
Bu ipin yeterince sağlam olduğunu düşünüyor musun?
 - Do you think this rope is strong enough?
Ahır küçüktü ama sağlamdı.
 - The barn was small, but it was strong.
İhracaatlar güçlüyken, ithalatlar istikrarlı kalırken ülkenin ticaret dengesi geçen yıl gelişti.
 - The nation's trade balance improved last year as exports were strong, while imports remained steady.
O,İngilizceyi istikrarlı bir Alman aksanıyla konuşur.
 - He speaks English with a strong German accent.
O, dürüst, güçlü ve kararlar vermek için istekliydi.
 - He was honest, strong, and willing to make decisions.
Mary çok iradeli bir kadın.
 - Mary is a very strong-willed woman.
Tom güçlü iradelidir.
 - Tom is strong-willed.