Sana söyleyecek bir hayli şeyim var.
- I have a great deal to tell you.
Bu yolda bir hayli trafik var.
- There is a great deal of traffic on this road.
Tom oldukça çok okur.
- Tom reads a great deal.
Ona oldukça çok borçluyum.
- I owe him a great deal.
Bir taraftan ağır kayıplar verdik fakat diğer taraftan deneyimden birçok şey öğrendik.
- On the one hand we suffered a heavy loss, but on the other hand we learned a great deal from the experience.
Televizyonun toplum üzerine birçok etkisi vardır.
- Television has a great deal of influence on society.
Ben senin için pek çok dikkat ederim.
- I care a great deal for you.
Yapacak pek çok işim var.
- I have a great deal of work to do.
Bugün yapacak çok işim var.
- I have a great deal to do today.
Yapacak çok işim var.
- I have a great deal to do.
Onun epey tecrübesi var.
- He has a great deal of experience.
Geçen hafta o sorunla ilgilenerek epeyce zaman harcadım.
- I spent a great deal of time dealing with that problem last week.
Televizyonun toplum üzerine birçok etkisi vardır.
- Television has a great deal of influence on society.
Benim hakkımda çok şey biliyor gibi görünüyorsun.
- You seem to know a great deal about me.
Tom hakkında çok şey biliyor gibi görünüyorsun.
- You seem to know a great deal about Tom.
Yapacak pek çok işim var.
- I have a great deal of work to do.
Belki de bir anlaşma yapabiliriz.
- Maybe we can make a deal.
Tom Mary ile bir anlaşma yapmaya karar verdi.
- Tom decided to make a deal with Mary.
They had a great deal less than we had.
... But most people would accept that it has a great deal to do with their being prepared ...
... We owe a great deal to our fish ancestors. ...