We usually have lunch at noon.
- Öğlen yemeğimizi genellikle öğlen yeriz.
This train left Aomori thirty minutes late, so we won't arrive at Tokyo before noon, I'm afraid.
- Bu tren Aomori'den yarım saat geç ayrıldı, bu yüzden maalesef Tokyo'ya öğleden önce varamayacağız.
We should get to Chicago by lunchtime.
- Biz öğle yemeği saatine kadar Chicago'ya varmalıyız.
I should get to Boston by lunchtime.
- Öğle yemeği arasına kadar Boston'a varmalıyım.
They will contact us before midday today.
- Onlar bugün öğleden önce bizimle iletişime geçecekler.
It took place around midday.
- Öğle civarında gerçekleşti.
You have eaten lunch, haven't you?
- Öğle yemeğini yedin, değil mi?
We are having lunch in the garden.
- Öğle yemeğini bahçede yiyoruz.
We asked ten people to the luncheon.
- Öğle yemeğine on kişi davet ettik.
I'm afraid I won't be able to make it for our luncheon appointment.
- Maalesef öğle yemeği randevumuz için bunu yapamayacağım.
Tom didn't have time to eat lunch.
- Tom'un öğle yemeği yemek için zamanı yoktu.
Tom didn't feel like eating lunch.
- Tom'un canı öğle yemeği yemek istemiyordu.
Tom didn't take a siesta.
- Tom öğle uykusu uyumadı.
We often have lunch together.
- Biz sık sık birlikte öğle yemeği yeriz.
Frankly, I didn't have the confidence to ask Mary to have lunch with me.
- Açıkçası, Mary'nin benimle öğle yemeği yemesini istemeye güvenim yoktu.
She was in no humor for lunch.
- Öğle yemeği yemeyi canı istemedi.
We had an early lunch.
- Biz erken bir öğle yemeği yedik.