İki yaşındaki bir çocuk bu kadar hızlı koşabilir mi?
 - Can a two-year-old boy run that fast?
Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
 - See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
Keşke o zaman bütün hikayeyi bana anlatsaydın!
 - If only you had told me the whole story at that time!
Keşke onunla gidebilseydim.
 - I regret that I couldn't go with her.
Şu gömlek için sadece on dolar ödedi.
 - He only paid ten dollars for that shirt.
Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır.
 - That's one small step for man, one giant leap for mankind.
Kilo alacağı korkusuyla diyet yapıyor.
 - She is on a diet for fear that she will put on weight.
Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
 - In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
 - John was in such a hurry that he had no time for talking.
Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.
 - This song is so moving that it brings tears to my eyes.
O kadar iyi bir kitap ki onu üç kez okudum.
 - That was so good a book that I read it three times.
Erkek kardeşim okumaya öylesine dalmıştı ki odaya girdiğimde beni farketmedi.
 - My brother was so absorbed in reading that he did not notice me when I entered the room.
Linda'nın hayal kırıklığı öylesine fazlaydı ki gözyaşlarına boğuldu.
 - Such was Linda's disappointment that she burst into tears.
Erkek kardeşim okumaya öylesine dalmıştı ki odaya girdiğimde beni farketmedi.
 - My brother was so absorbed in reading that he did not notice me when I entered the room.
He told me that the book is a good read.