O sadece her günkü bir şeydir.
- It's just an everyday thing.
TV günlük yaşamda önemli bir rol oynar.
- TV plays an important part in everyday life.
Günlük hayattan uzaklaşmak istedi.
- She wanted to get away from everyday life.
O beni her gün cezalandırıyor.
- He punishes me everyday.
Babam her gün oraya sürmemi istemiyor, o yüzden kiramı ödüyor.
- My dad doesn't want me driving there everyday, so he's paying my rent.
Meydan okumalar Fadıl'ın gündelik hayatının bir parçasıdır.
- Confrontations are part of Fadil's everyday life.
Gündelik şeylerde güzelliği görmek için bir sanatçı olmak zorunda değilsiniz.
- You do not have to be an artist in order to see the beauty in everyday things.