As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds.
 - Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım.
Look at that mountain which is covered with snow.
 - Karlarla örtülü şu dağa bak.
Look into that, would you?
 - Onun içine bak, ne dersin?
By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek.
 - Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.
She asked me to look after her baby in her absence.
 - Onun yokluğunda bebeğine bakmamı rica etti.
Would you please look after my dog tomorrow?
 - Yarın köpeğime bakar mısın lütfen?
Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
 - Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
He looked at me and smiled.
 - O bana baktı ve gülümsedi.
She has an absent look on her face.
 - Yüzünde dalgın bir bakışı vardı.
She looked her child in the face.
 - O, karşısındaki çocuğuna baktı.
Let me have a look at your video camera.
 - Video kamerana bir bakayım.