As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds.
 - Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım.
Every time I look at this picture, I think of my father.
 - Bu resme her bakışımda, babamı hatırlarım.
By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek.
 - Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.
Don't worry. He may look intimidating at first glance, but he's actually a very friendly person.
 - Endişelenme. İlk bakışta korkutucu gözükebilir, ama aslında çok arkadaş canlısı bir insandır.
I'll look after the children while you go shopping.
 - Sen alışverişe giderken ben çocuklara bakarım.
You should look after the children from time to time.
 - Zaman zaman çocuklara bakmalısın.
She looked at me and smiled.
 - O bana baktı ve gülümsedi.
He looked at me and smiled.
 - O bana baktı ve gülümsedi.
She looked her child in the face.
 - O, karşısındaki çocuğuna baktı.
She has an absent look on her face.
 - Yüzünde dalgın bir bakışı vardı.
Let me have a look at your video camera.
 - Video kamerana bir bakayım.