Every time I look at this picture, I think of my father.
 - Bu resme her bakışımda, babamı hatırlarım.
Look at that mountain which is covered with snow.
 - Karlarla örtülü şu dağa bak.
Look into that, would you?
 - Onun içine bak, ne dersin?
Look in the mirror, pal.
 - Aynaya bir bak dostum.
Lucy's mother told her to look after her younger sister.
 - Lucy'nin annesi ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
I'll look after the children while you go shopping.
 - Sen alışverişe giderken ben çocuklara bakarım.
He looked at me and smiled.
 - O bana baktı ve gülümsedi.
Look at that mountain which is covered with snow.
 - Karlarla örtülü şu dağa bak.
Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
 - Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
I'll never be able to look him in the face again.
 - Ben ona yüzüne karşı tekrar bakamayacağım.
Let me have a look at your video camera.
 - Video kamerana bir bakayım.