Every time I look at this picture, I think of my father.
 - Bu resme her bakışımda, babamı hatırlarım.
Meg didn't even look at me.
 - Meg bile bana bakmadı.
Look in the phone book.
 - Telefon rehberine bakın.
By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek.
 - Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.
You should look after the children from time to time.
 - Zaman zaman çocuklara bakmalısın.
Would you please look after my dog tomorrow?
 - Yarın köpeğime bakar mısın lütfen?
Many nights did he spend, looking up at the stars.
 - O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
 - Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
Seen at a distance, the rock looked like a human face.
 - Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.
She has an absent look on her face.
 - Yüzünde dalgın bir bakışı vardı.
Let me have a look at your video camera.
 - Video kamerana bir bakayım.