büyülüyor

listen to the pronunciation of büyülüyor
Türkçe - İngilizce
fascinates

The beautiful scenery fascinates every traveler. - Güzel manzara her gezgini büyülüyor.

The third person singular form of fascinate in the present tense
büyüle
enthrall

Sami was enthralled with Layla. - Sami, Leyla'dan büyüleniyordu

büyüle
fascinate

We were fascinated by her voice. - Biz onun sesinden büyülendik.

He was fascinated with her beauty. - O, onun güzelliği ile büyülendi.

büyüle
enchant

She was enchanted by his little laugh. - Onun küçük kahkahasıyla büyülenmişti.

You need several wizards to enchant the necklace. - Kolyeyi büyülemek için birkaç sihirbaza ihtiyacın var.

büyüle
{f} charming

Tom is charming and irresistible. - Tom büyüleyici ve dayanılmaz.

That baby has charming eyes. - Şu bebeğin büyüleyici gözleri var.

büyüle
{f} bewitched

The Lady of the Lake bewitched Merlin and trapped him in the trunk of a tree. - Gölün hanımı, Merlin'i büyüledi ve onu bir ağacın gövdesinde tuzağa düşürdü.

büyüle
{f} ravishing

She looked ravishing. - O büyüleyici görünüyordu.

Mary looked ravishing. - Mary büyüleyici görünüyordu.

büyüle
{f} enthralling
büyüle
enthral

Sami was enthralled with Layla. - Sami, Leyla'dan büyüleniyordu

büyüle
{f} fascinated

He was fascinated with her beauty. - O, onun güzelliği ile büyülendi.

Tom and Mary are fascinated by Japanese anime. - Tom ve Mary Japon çizgi filmi tarafından büyülendi.

büyüle
{f} captivating

He's a captivating speaker. - O büyüleyici bir konuşmacı.

I was up all night reading the captivating book my grandfather gave me. - Dedemin bana verdiği büyüleyici kitabı okumak için tüm gece oturdum.

büyüle
{f} enchanting

I'm not enchanting their children. - Ben onların çocuklarını büyülemiyorum.

Mary was the most enchanting creature that Tom had ever seen. - Mary, Tom'un şimdiye kadar gördüğü en büyüleyici yaratıktı.

büyüle
ravish

Mary looked ravishing. - Mary büyüleyici görünüyordu.

She looked ravishing. - O büyüleyici görünüyordu.

büyüle
{f} fascinating

We think Venice is a fascinating city. - Venedik'in büyüleyici bir şehir olduğunu düşünüyoruz.

I found the subject fascinating. - Konuyu büyüleyici buldum.

büyüle
{f} charm

That baby has charming eyes. - Şu bebeğin büyüleyici gözleri var.

They sat still as if they were charmed by the music. - Onlar sanki müzikten büyülenmiş gibi sessiz oturdular.

büyüle
charmed

It was his story of adventure that charmed us all. - Bizi büyüleyen onun macera hikayesiydi.

They are sitting as if charmed by the music. - Sanki müzik tarafından büyülenmiş gibi oturuyorlar.

büyüle
{f} bewitching
büyüle
captivated

You captivated me, dear. - Beni büyüledin, aşkım.

büyüle
spellbind
büyüle
entrance

Tom was entranced by Mary's singing. - Tom Mary'nin şarkı söylemesinden büyülendi.

I was simply entranced by the beauty of her face. - Ben sadece onun yüzünün güzelliği tarafından büyülendim.

büyüle
hex
büyüle
spellbound
büyüle
enthralled

Sami was enthralled with Layla. - Sami, Leyla'dan büyüleniyordu

büyüle
entranced

I was simply entranced by the beauty of her face. - Ben sadece onun yüzünün güzelliği tarafından büyülendim.

Tom was entranced by Mary's singing. - Tom Mary'nin şarkı söylemesinden büyülendi.

büyüle
bewitch

I can teach you how to bewitch men. - Ben erkeklerin nasıl büyüleneceğini size öğretebilirim.

The Lady of the Lake bewitched Merlin and trapped him in the trunk of a tree. - Gölün hanımı, Merlin'i büyüledi ve onu bir ağacın gövdesinde tuzağa düşürdü.

büyülüyor