yakalamak

listen to the pronunciation of yakalamak
التركية - الإنجليزية
catch

I really had to run for it to catch the train. - Ben treni yakalamak için gerçekten koşmak zorunda kaldım.

We've got to catch the lion alive. - Biz aslanı canlı yakalamak zorundayız.

grab
intercept
seize
catch up with

I ran as fast as possible to catch up with her. - Onu yakalamak için mümkün olduğu kadar hızlı koştum.

She has to study hard and catch up with everybody in her class. - Sıkı çalışıp sınıfındaki herkesi yakalamak zorunda.

apprehend
lay hands on
take hold of
become up-to-date
catch up

Of course I want to catch up! - Tabii ki yakalamak istiyorum!

I ran as fast as possible to catch up with her. - Onu yakalamak için mümkün olduğu kadar hızlı koştum.

snag
pick up
take up
(deyim) come up with
acquire
get one's hands on
lay

Man is the only creature that consumes without producing. He does not give milk, he does not lay eggs, he is too weak to pull the plough, he cannot run fast enough to catch rabbits. - İnsan, üretmeden tüketen tek yaratıktır. Süt vermez, yumurtlamaz, pulluğu çekmek için çok zayıf, tavşanları yakalamak için yeterince hızlı koşamaz.

entoil
hand

It is difficult to catch a rabbit by hand. - Bir tavşanı elle yakalamak zordur.

He put up his hand to catch the ball. - Topu yakalamak için elini kaldırdı.

gripe
arrest
bag
snatch
pull up to
claw hold of
embrace
tackle
grip
catch up on
entrap
clutch
overtake
nab
pinch
to spot, detect, notice, see
snap up
nobble
grapple
capture , trap
take

It is easier to catch an escaped horse than to take back an escaped word. - Kaçmış bir atı yakalamak söylenmiş bir sözü geri almaktan daha kolaydır.

catch hold of
seize on
hook
collar
to catch (fish, birds, etc.)
nail
to catch; to collar, nab; to seize, grab, get hold of
grasp
get hold of
cop
to catch, to collar; to grip, to grasp, to seize; to seize, to nail, to nab; (avcı) to bag; to arrest, to run sb in; to stop (sb going)
(av) account
(Hukuk) to seize
to regard (someone) as responsible, hold (someone) responsible
stalk
capture

We want to capture all the uniqueness of each language. And we as well want to capture their evolution through time. - Biz her dilin tüm benzersizliğini yakalamak istiyoruz. Ve biz zaman içinde onların evrimini de yakalamak istiyoruz.

We want to capture that market. - O pazarı yakalamak istiyoruz.

run in
nick

Nick hurried to catch the bus. - Nick otobüsü yakalamak için acele etti.

catch off
take&advantage&of
{f} trap

We set out traps for catching cockroaches. - Hamam böceklerini yakalamak için tuzaklar kurduk.

We set a trap to catch a fox. - Biz bir tilki yakalamak için bir tuzak kurduk.

mesh
yakalama
catch

The man tried to catch hold of me by the collar. - Adam beni yakamdan yakalamaya çalıştı.

We set a trap to catch a fox. - Biz bir tilki yakalamak için bir tuzak kurduk.

yakalamak (av)
account
yakalamak (suçluları)
round up
yalanını tutmak/yakalamak
to catch (someone) in a lie, catch (someone) lying
yalanını yakalamak
catch smb. tripping
yakala
caught

I was caught in a shower on my way home. - Eve dönerken yağmura yakalanmıştım.

She would have fallen into the pond if he had not caught her by the arm. - Eğer onu kolundan yakalamasaydı, göletin içine düşmüş olacaktı.

yakala
catch

She catches colds easily. - O, soğuk algınlığına kolayca yakalanır.

She won't leave the room, because she doesn't want to catch another cold. - O, başka bir soğuk algınlığına yakalanmak istemediğinden dolayı odadan ayrılmayacak.

kanca ile yakalamak
hook on
yakala
{f} capture

They would capture as many people as possible. - Onlar mümkün olduğu kadar çok sayıda insan yakalardı.

We want to capture all the uniqueness of each language. And we as well want to capture their evolution through time. - Biz her dilin tüm benzersizliğini yakalamak istiyoruz. Ve biz zaman içinde onların evrimini de yakalamak istiyoruz.

yakalama
acquisition
yakalama
{i} interception
birini yakalamak
to grab someone
birini yakalamak
to catch someone
fırsat yakalamak
(Dilbilim) get around
hedefi yakalamak
(Askeri) seizing the objective
kapanla yakalamak
ensnare
topu yakalamak
catch the ball
yakala
snare

A fox isn't caught twice in the same snare. - Bir tilki aynı tuzakta iki kez yakalanmaz.

A fox was caught in the snare. - Kapanda bir tilki yakalandı.

yakala
(Bilgisayar) catch up

Tom couldn't catch up with the other students after he came out of his coma. - Tom komadan çıktıktan sonra diğer öğrencilerin seviyesini yakalayamadı.

I should try to catch up with Tom. - Tom'u yakalamaya çalışmalıyım.

yakalama
hit
yakalama
(Bilgisayar) trapping
yakalama
grapple
yakalama
grip
yakalama
(Kanun) caption
yakala
{f} grapple
yakala
{f} grappling
yakala
{f} nabbed

The robber was nabbed this morning. - Soyguncu bu sabah yakalandı.

yakala
{f} catching

I'm catching the 11:00 train. - 11:00 trenini yakalayacağım.

The traffic accident prevented me from catching the train. - Trafik kazası treni yakalamamı engelledi.

yakala
nab

The robber was nabbed this morning. - Soyguncu bu sabah yakalandı.

yakala
{f} capturing

I have created a perfect plan for capturing that crafty animal. - O kurnaz hayvanı yakalamak için mükemmel bir planı oluşturdum.

yakala
{f} collar

He grabbed me by the collar. - O, beni yakamdan yakaladı.

He seized the pickpocket by the collar. - Yankesiciyi yakasından yakaladı.

yakalama
{i} grappling
yakalama
grasp
yakala
captured

I captured butterflies with a net. - Kelebekleri bir fileyle yakaladım.

Tom was afraid of being captured by the enemy. - Tom düşman tarafından yakalanmaktan korkuyordu.

yakala
acquire
amansız taraftan yakalamak
to attack (someone) at his weak point
aniden yakalamak
(deyim) lay violent hands on
atla yetişip yakalamak
ride down
avantaj yakalamak
catch an advantage
açığını yakalamak
circumvent
ağ ile yakalamak
net
balık yakalamak
to catch fish
boğazından yakalamak
have a stranglehold on smb
cürmü meşhut halinde yakalamak
to catch sb red-handed, to catch sb in the act, to catch sb in flagrante delicto
elle balık yakalamak
guddle
frikik yakalamak
to happen to see naked legs
frikik yakalamak
slang to catch a glimpse of thigh, see a bit of leg
frikik yakalamak
happen to see naked legs
fırsat yakalamak
take an opportunity
fırsat yakalamak
seize an opportunity
gagasından yakalamak
colloq . to have (someone) at one's mercy, have (someone) by the short and curlies
hata yakalamak
to debug
hatasını yakalamak
catch smb. tripping
ipucu yakalamak
get a line on
ipucu yakalamak
find a clue
ivme yakalamak
be on increase
ivme yakalamak
gain acceleration
iş üstünde yakalamak
catch smb in the act
jackpot yakalamak
hit the jackpot
kementle yakalamak
lasso
kementle yakalamak
rope in
kementle yakalamak
noose
kuşatarak yakalamak
round up
kıskıvrak yakalamak
to collar or catch (someone, something) so that escape is impossible
kıskıvrak yakalamak
to catch tightly, to hold tightly
kıçının kıllarıyla balık yakalamak vulg
to be a lucky son of a gun
suçluları yakalamak
round up
suçüstü yakalamak
to find sb out, to catch sb red-handed
suçüstü yakalamak
catch red handed
suçüstü yakalamak
catch smb. in the act
sıkıca yakalamak
clench
trend yakalamak
catch the trend of
tuzakla yakalamak
to snare
tuzakla yakalamak
wire
uyuklarken yakalamak
catch smb. napping
yakala
sick him
yakala
catsh
yakala
overtake
yakala
overtaken
yakala
nail

I think you nailed it. - Sanırım onu yakaladın.

Where did you nail them? - Onları nerede yakaladın?

yakala
overtook
yakalama
clutch
yakalama
seizure
yakalama
snatch
yakalama
prehension
zıpkın ile balık yakalamak
gig
التركية - التركية
Bir kimsenin gitmesini engellemek; durdurmak
Belirlemek, anlamak
Bir kimseyi veya bir şeyi elle tutmak: "Üç ince dalı birleştirerek sıkıca yakaladım."- R. H. Karay
Söz, bakış veya işareti fark etmek
Bir kimseyi hoşa gitmeyecek bir durumda bulmak, bir kimsenin suçu ortaya çıkmak
Bir kimsenin suçluluğunu gösteren söz, bakış veya işareti fark etmek
Arayarak veya rastlantı sonucu bulup bağlantı kurmak
Belirlemek, anlamak: "Kız onun zayıf damarını yakalamıştı."- T. Buğra
Bir kimseyi veya bir şeyi elle tutmak
Bir kimsenin gitmesini engellemek, durdurmak: "Bu defa Tevfik'i dükkânın kapısında yakaladılar, aynı şeyi ona açtılar."- H. E. Adıvar
Birdenbire etkisi altına almak
Kaçan kimseyi ele geçirmek, derdest etmek
Arayarak veya rastlantı sonucu bulup bağlantı kurmak: "Zehra, Yorgaki'nin müziğini herhangi bir yerinden yakalıyor."- A. İlhan
enselemek
yakalama
Sanığın yargıç kararı olmaksızın hürriyetinin kısıtlanmasını doğuran koruma önlemi: "Yakalama veya tutuklama sebepleri ... hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir."- Anayasa
yakalama
Yakalamak işi
yakalama
Sanığın yargıç kararı olmaksızın hürriyetinin kısıtlanmasını doğuran koruma önlemi
yakalamak
المفضلات