taraf

listen to the pronunciation of taraf
التركية - الإنجليزية
side

Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody. - Herkes bir aydır, ve herhangi birine asla göstermeyeceği karanlık bir tarafı vardır.

Canada is on the north side of America. - Kanada, Amerika'nın kuzey tarafındadır.

way

Would you mind looking the other way while I change my clothes? - Elbiselerimi değiştirirken diğer tarafa bakar mısın?

Tom had a propensity for looking the other way when spoken to. - Tom'un, kendisiyle konuşulduğunda başka bir tarafa bakma huyu vardı.

(Hukuk) party

The party was hosted by Dan. - Partiye Dan tarafından ev sahipliği yapıldı.

I intend to take my position as a third party. - Üçüncü bir taraf olarak pozisyon almaya niyetliyim.

part

It was a mistake on their part. - Onların tarafında bir hataydı.

The party was organized by Mac. - Parti Mac tarafından organize edildi.

facet
district
(Ticaret) stakeholder
streak
outside

The wall is white on the outside and green on the inside. - Duvar dış tarafta beyaz ve içeride yeşil.

Sami was spotted by police outside a gas station. - Sami, polis tarafından bir benzin istasyonunun dışında fark edildi.

backside
favour
end

Tom dog paddled toward the shallow end of the pool. - Tom havuzun sığ tarafına doğru köpekleme yüzdü.

The two sides must reach an agreement in principle by the end of June. - Haziran ayı sonuna kadar tarafların ilke anlaşmasına varmaları gereklidir.

behalf: Dayım tarafından geliyorum, sizden bir ricası var. I've come on behalf of my uncle to ask a favor of you
side; part, portion; area, region; direction: Sandığın üst tarafı ceviz. The top part of the chest is walnut. Şehrin o tarafında oturuyor. She lives over in that part of town. Ne taraftansın? What part of the country are you from? Fatih taraflarında bir yerde oturuyor. He lives somewhere in the neighborhood of Fatih. Seni her tarafta aradım. I've been looking for you everywhere. Boğaz'ın Asya tarafında on the Asian side of the Bosphorus. Sağ tarafına bak! Look to your right! Rüzgâr ne taraftan esiyor? What direction's the wind blowing from? Nehir tarafına doğru gidiyordu. He was heading towards the river
side (one particular side, position, or group as opposed to another): işin kötü tarafı the unpleasant side of the matter. Bizim taraf maçı kazandı. Our side won the match. Onun baba tarafında delilik var. There's madness on his father's side of the family. O meseleye ne taraftan bakarsan bak halledilmesi imkânsız. No matter how you look at it, that problem remains insoluble. Herif bir taraftan parasızlıktan yakınıyor, öbür taraftan kalkıp karısına kürk manto alıyor! The fellow complains about his lack of money, and then he ups and buys his wife a fur coat! öte taraftan on the other hand
used with an adjective: Ucuz tarafından bir ayakkabı istiyorum. I want a cheap pair of shoes. Bunları ucuz tarafından aldın, değil mi? You bought these on the cheap, didn't you?
(denklem) member
used in formal language to indicate a person: Merhum zevcinizin evrakı tarafınıza gönderilmiştir. The papers of your late husband have been forwarded to you
party (to a contract, in a legal proceeding); litigant
hand

I called you, on the one hand to invite you out to eat, and on the other to tell you my son is going to get married. - Bir taraftan seni yemeğe davet etmek için, diğer taraftan sana oğlumun evleneceğini söylemek için seni aradım.

Tom can't swim at all. On the other hand, he is a good baseball player. - Tom hiç yüzemez. Diğer taraftan, o iyi bir beyzbol oyuncusudur.

contractor
side; aspect; direction; district; part
used in formal language to show the agent of a passive verb: Bu nişan büyük babama padişah tarafından ihsan edilmiş. This medal was bestowed on my grandfather by the sultan. Ancak belediye encümeni tarafından onaylanmış ruhsatlar geçerli sayılacaktır. Only those permits which have received the approval of the municipal council will be deemed valid
behalf

I'm calling you on behalf of Mr. Simon. - Bay Simon tarafından arıyorum sizi.

taraf devlet
(Askeri) state party
taraf devlet
high contracting party
taraf değiştirmek
(Dilbilim) come over
taraf tutmak
support
taraf tutmak
take a stand
taraf tutmak
(Kanun) favour
taraf tutmayan
unbiased
taraf tutmayan
(Ticaret) impartial
taraf çıkmak
support
taraf ülkeler
contracting parties
taraf devletler
(Kanun) contracting countries
taraf değiştirmek
turn one's coat
taraf olmak
be a side of
taraf olmak
become a party to …
taraf olmak
(Hukuk) adhere
taraf olmamak
(deyim) sit on the fence
taraf olmamış
uninvolved
taraf taraf here and there
in various places: Bugün İstanbul'a taraf taraf yağmur yağdı . We've had scattered showers in Istanbul today
taraf tutan
one sided
taraf tutan yargıca itiraz etmek
challenge a judge for bias
taraf tutma
partiality
taraf tutma
prison-breaking
taraf tutma
prepossession
taraf tutma
preoccupancy
taraf tutma
favoritism
taraf tutma
favouritism [Brit.]
taraf tutma
favouritism
taraf tutma
siding
taraf tutma
tendentiousness
taraf tutmak
side
taraf tutmak
to take sides
taraf tutmak
take sides
taraf tutmama
(Hukuk) non-alignment
taraf tutmamak
(deyim) sit on the fence
taraf çıkmak
to take the part of, to support
arka taraf
rear
anlaşmalı taraf
contractor
arka taraf
stern
zayıf taraf
weakness
sol taraf
left
arka taraf
(Mimarlık) the back
arka taraf
back
arka taraf
back side
arka taraf
(Otomotiv) rear end
benzer taraf
correspondence
benzer taraf
affinity
dış (taraf)
outside
her taraf
everywhere

I feel itchy everywhere. - Her tarafım kaşınıyor.

We have people everywhere. - Her tarafta insanlar var.

iki taraf
both sides

We should do justice to both sides on that issue. - Biz o konuda her iki tarafa adaletli davranmalıyız.

Losses were heavy on both sides. - Her iki tarafta da kayıplar ağırdı.

iç (taraf)
inside
olumlu taraf
compensation
taraflar
pro
ters (taraf)
wrong
üst taraf
upper extremities
karşı taraf
opponent
taraf
inside

I found a dog just inside the gate. - Kapının tam iç tarafında bir köpek buldum.

bir taraf
party
engin taraf
by engin
taraflar
parties

This agreement is binding on all parties. - Bu anlaşma tüm tarafları bağlıyor.

The U.S. Secretary of State is trying to broker a ceasefire between the warring parties. - ABD Dışişleri Bakanı, savaşan taraflar arasındaki ateşkes konusunda aracılık yapmaya çalışıyor.

yan taraf
side

Tom woke up with a pain in his side. - Tom onun yan tarafında bir ağrı ile uyandı.

I've got a pain in my side. - Yan tarafımda bir ağrı var.

aday göstermeyen taraf
(Ticaret) non-nominating party
alacaklı taraf
credit side
aleyhinde temyize başvurulan taraf
appellee
alt taraf
underside
arka taraf
reverse
arka taraf
backside
aydınlık taraf
sunny side
baş taraf
fore
beri taraf
this side
bildiren taraf
notifying party
bir antlaşmanın yalnız taraf olanlar arasında hüküm ifade etmesi
(Hukuk) res inter alios acta
boş yere meziyet sayılan taraf
foible
davacı taraf
party plaintiff
dış taraf
exterior
dış taraf
outside

The outside of the castle was painted white. - Kalenin dış tarafı beyaza boyandı.

The wall is white on the outside and green on the inside. - Duvar dış tarafta beyaz ve içeride yeşil.

fatura eden taraf
(Ticaret) billing party
güneşli taraf
sunny side
hangi taraf sayı aldı
Which side scored
her iki taraf içinde öldürücü olan
internecine
her taraf
all the ins and outs of
imza sahibi taraf
(Ticaret) signatory power
imzalayan taraf
signatory power
iyimser taraf
sunny side
karanlıktaki taraf
nightside
karşı taraf
opposite side
kavgada taraf tutmak
take up smb.'s quarrel
kiralayan taraf
charterer
kumsala nasıl gideceğimi taraf eder misiniz
Will you show me the way to the beach
kuzey taraf
northward
kıç taraf
after part
oyuna başlayan taraf
(iskambil) pone
potansiyel sorumlu taraf
(Çevre) potentially responsible party
resimli taraf
face
rüzgâr alan taraf
weather side
rüzgâr almayan taraf
lee side
rüzgâraltı taraf
lee side
sağ taraf
right side

In America cars drive on the right side of the road. - Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.

People who are not in a hurry stand on the right side of the escalator. - Acelesi olmayan insanlar yürüyen merdivenin sağ tarafında durur.

sağ taraf
right hand side
sağ taraf
right

In America cars drive on the right side of the road. - Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.

Taro is on the right side of his mother. - Taro, annesinin sağ tarafında.

sol taraf
the Left
sol taraf
LH (left hand)
sol taraf
left hand side
sorumlu taraf
(Kanun) liable party
temyiz eden taraf
appellant
temyizde davalı taraf
appellee
ters taraf
back
ters taraf
reverse
ters taraf
reverse side
ters taraf
rear
yakın taraf
the on side
yağmur alan taraf
weather side
zayıf taraf
weak side
çeken taraf
piquancy
çekici taraf
allurement
ön taraf
front

Tom's car is still parked out front. - Tom'un arabası hâlâ ön tarafta park ediliyor.

She got on a bus and took a seat in the front. - Otobüse bindi ve ön tarafta bir koltuğa oturdu.

ön taraf
forefront
ön taraf
forepart
üst taraf
face
التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) Aralarında anlaşmazlık bulunan iki kişiden veya iki topluluktan her biri
(Osmanlı Dönemi) Yan, yön
(Osmanlı Dönemi) Yer, memleket, ülke. Kıt'a
(Osmanlı Dönemi) Taraftarlık, sahip çıkmak, korumak
Ön, arka, sağ, sol, üst, alt vb. yanların her biri
Yön, yan, doğrultu: "Deniz tarafındaki çayırdan bir sürü koyun geçiyor."- M. Ş. Esendal
Bir şeyin belli bölümü, kısmı
İstekleri, düşünceleri karşıt olan iki kişiden veya iki topluluktan her biri
Yöre, yer: "Üsküdar tarafındaki evlerin camları kor gibi parlıyordu."- H. Taner. İstekleri, düşünceleri karşıt olan iki kişiden veya iki topluluktan her biri
Ön, arka, sağ, sol, üst, alt vb. yanların her biri: "Dört tarafı kesme billur kapaklı bir eski saat..."- R. H. Karay
Yöre, yer
Yön, yan, doğrultu
Bir kişinin soyundan gelenlerin hepsi
(Osmanlı Dönemi) HİZA
(Osmanlı Dönemi) HAVZA
(Osmanlı Dönemi) KIT'A
taraf
المفضلات