Bir sandviç sipariş etmek istiyorum.
- I would like to order a sandwich.
Onun siparişi pastırma ve yumurtadır.
- Bacon and eggs is his order.
Ben onun emirlerine uymak zorundayım.
- I have to obey his orders.
Tom Mary'den emirler almayı reddediyor.
- Tom refuses to take orders from Mary.
Garson, sipariş vermek istiyorum.
- Waitress, I'd like to order.
Sipariş vermek için hazır mısınız?
- Are you ready to order?
Ne ısmarlamak istiyorsunuz,beyler?
- What do you wish to order, gentlemen?
Hey, siz arkadaşlar pizza ısmarlamak istiyor musunuz?
- Hey, do you guys want to order a pizza?
Her şey düzenli görünüyor.
- Everything seems to be in order.
Tom her şeyin düzenli olduğunu düşündü.
- Tom thought everything was in order.
Tom'a bir şey yapmasını emretmek zorunda değildim.
- I never had to order Tom to do anything.
Sipariş etmek istediğiniz şeye karar verdiniz mi?
- Have you decided what you want to order?
Bir pizza sipariş etmek istiyorum.
- I'd like to order a pizza.
Biletler başvuru sırasına göre ayrılacak.
- Tickets will be allotted in order of application.
Bu, şeylerin mantık sırasını ters çevirmedir.
- That's reversing the logical order of things.
O, odasını düzenledi.
- He put his room in order.
Biz sorunları çözmek ve bilgiyi düzenlemek için bilgisayarlar kullanırız.
- We use computers to solve problems and to put information in order.
Tom bir tarikata üyeydi.
- Tom belonged to a religious order.
Başkan emir vermek için toplantıyı aradı.
- The chairman called the meeting to order.
Sana asla hiç emir vermek istemiyorum.
- I never give you any orders.
Komutayı almam emredildi.
- I've been ordered to take charge.
Benim komutanın emirlerini görmezden gelemiyorum.
- I can't ignore my commanding officer's orders.
Yarışa katılmak için yeni bir takım kuruldu.
- A new team was formed in order to take part in the race.
Bütünüyle sipariş edilmiş bir takıma çoğunlukla bir zincir denilir.
- A totally ordered set is often called a chain.
Sami'nin SUV'u mükemmel çalışır durumda.
- Sami's SUV is in perfect working order.
Bugün, öğretmenimiz bize sigara içenlerin asla büyümeyeceğini söyledi. Bunu kanıtlamak için, Petya adında bir yedinci sınıf öğrencisini vurdu.
- Today, our teacher told us that those who smoke will never grow up. In order to prove it, she shot a seventh-grader named Petya.
Onlar onu mesele çıkarmak için sınıfta olmakla suçladılar.
- They accused him of being in the classroom in order to cause trouble.
İki hamburger sipariş ettim.
- I ordered two hamburgers.
Bir sandviç sipariş etmek istiyorum.
- I would like to order a sandwich.
Veri açığının üstesinden gelmek için, basit bir yöntem geliştirdim.
- In order to overcome the data gap, I developed a simple methodology.
Uçağın kontrolleri düzensizdi.
- The controls of the plane were out of order.
Onun odası her zaman düzensizdir.
- His room is always out of order.
Alfabetik sıralamaya göre öğrenci isimlerinin bir listesini yaptım.
- I made a list of the students' names in alphabetical order.
O, dosyaları alfabetik olarak sıraladı.
- She sorted the files in alphabetical order.
Hâlâ siparişimi bekliyorum.
- I'm still waiting for my order.
Japon halkı duygularını ifade etmek için hediyeleri takas eder.
- Japanese people exchange gifts in order to express their feelings.
Yeni ürün, kurulum sırasında herhangi bir sorun çıkmasın diye bu hafta iki kez kontrol edildi.
- This new product has been checked twice this week in order to avoid any problem during the installation.
Öğretmen boy sırasına göre çocukları sıraya dizdi.
- The teacher lined the children up in order of height.
Kitaplarınızı düzeltin.
- Put your books in order.
Onları düzeltmek için cümleleri benimsiyor musun?
- Have you been adopting sentences in order to correct them?
Ben İspanya'dayken bu tür müzik dinledim. O çok hızlıydı ve onun hayranları onunla dans etmek için esrar içtiler.
- When I was in Spain, I listened to this kind of music. It was very fast and its fans smoked pot in order to dance to it.
Türkçe'nin farklı bir sözcük sırası var.
- Turkish has a different word order.
Odasını her zaman iyi durumda tutar.
- She always keeps her room in good order.
Sami'nin SUV'u mükemmel çalışır durumda.
- Sami's SUV is in perfect working order.
Tom ne ısmarlayıp ısmarlamayacağına karar veremiyor.
- Tom can't decide what to order.
Ben bunu ısmarlamadım.
- I did not order this.
Onu Boston'dan posta havalesi ile aldım.
- I got it mail order from Boston.
Bilişimsel dil bilimi eğitimi yapmak için çeşitli dilleri bilmek gerekli, ancak, insan bilgisayarların kullanımı da bilmelidir.
- In order to study computational linguistics it's necessary to know various languages, however, one also has to be familiar with the use of computers.
Gelişmeleri takip etmek için üç çeşit gazete okurum.
- I read three kind of newspapers in order to keep abreast with the times.
Bu sabah kuzenimi yolcu etmek için havaalanına gittim.
- This morning I went to the airport in order to see my cousin off.
Sana hediye yollayabilmem için adresine ihtiyacım var.
- I need your address in order to send you a present.
Gitmeden önce kitaplarımı düzenlemek için vaktim yok.
- I have no time to put my books in order before I go.
Biz sorunları çözmek ve bilgiyi düzenlemek için bilgisayarlar kullanırız.
- We use computers to solve problems and to put information in order.
Tebrikler kesinlikle usulüne uygun.
- Congratulations are definitely in order.
Tom yasaklama emrini ihlal etti.
- Tom violated the restraining order.
Patronumun emriyle o işi yaptım.
- I did that work on the orders of my boss.
Tom işlerini düzene koydu.
- Tom put his affairs in order.
İngilizlerin kanuna ve düzene çok saygıları var.
- The British have a lot of respect for law and order.
O, buraya her gelişinde, aynı yemeği ısmarlar.
- Every time he comes here, he orders the same dish.
Tom bara giderdi ve derhal üç bira ısmarlardı.
- Tom used to walk into the bar and order three beers right off.
Magnolias belong to the order Magnoliales.
... doing so in order to protect either shareholders or children. For example, you may remember ...
... And in order to achieve that, we need a series of changes ...