meraklı

listen to the pronunciation of meraklı
التركية - الإنجليزية
curious

Meg is curious to know everything about Japan. - Meg Japonya hakkında her şeyi bilmeye meraklı.

My child is curious to know everything. - Çocuğum her şeyi bilmeye meraklı.

inquisitive

My daughter is a communicative and inquisitive girl. - Kızım iletişim kuran ve meraklı bir kızdır.

Tom looks inquisitive. - Tom meraklı görünüyor.

nosy

They're awfully nosy. - Onların her ikisi de son derece meraklı.

Tom has some nosy neighbors. - Tom'un bazı meraklı komşuları var.

interested

Magdalena is interested in geography. - Magdalena coğrafyaya meraklıdır.

Piotr is interested in soccer. - Piotr futbola meraklıdır.

keen on

He is not very keen on coming tomorrow. - Yarın gelmeye çok meraklı değil.

snoop; amateur; fancier
anxious, inclined to worry
very fond of, having a great interest in (something)
snoopy
prying
given to
nosey

Tom says I'm too nosey. - Tom fazla meraklı olduğumu söylüyor.

addict
splenetic
hipped
enthusiastic follower
curious, inquisitive, nosey, nosy; keen (on), interested (in); interesting, gripping, piquant; meticulous, peevish; anxious, solicitous; fan, buff , Nosey Parker
quizzical

She looked quizzically at him. - O meraklı meraklı ona baktı.

devotee
curious, inquisitive, inquiring
addicted
hipped on
curious person
particular, scrupulous, or exacting (about)
inquiring
inquisitorial
buff
quidnunc
keen

He is not very keen on coming tomorrow. - Yarın gelmeye çok meraklı değil.

freak; splenetic
aficionado
interested in

I'm always interested in reading his column. - Her zaman onun makalesini okumaya meraklıyım.

Magdalena is interested in geography. - Magdalena coğrafyaya meraklıdır.

enthusiastic
peevish
interesting
meticulous
fiend
gripping
(Gıda) connoisseur
head
unquiet
awestruck
rubberneck
hooked
whimsical
hobbyist

Tom is a model railroad hobbyist. - Tom model demiryolu meraklısı.

Tom calls himself a hobbyist. - Tom kendine meraklı diyor.

solicitous
dabbler
anxious
searching
nosy parker
troubled
sneezy
fond

I am fond of Australian food. - Avusturalya yemeklerine çok meraklıyımdır.

My sister is fond of music. - Kız kardeşim müziğe meraklıdır.

juicy
{i} freak
{i} snoop
{i} amateur
visionary
{i} fancier
{i} lover
persnickety
{i} bug
{i} hound
crotchet
merak
{i} curiosity

Her story excited curiosity in the children. - Onun hikayesi çocuklarda merak uyandırdı.

He has always had a great curiosity about the world. - Onun her zaman, dünya hakkında büyük bir merakı oldu.

merak
worry

Don't worry. It's OK. - Merak etmeyin. Tamam.

Don't worry. They will be supervised. - Sen merak etme. Başlarında nezaretçi bulunacak.

meraklı olmak
to be keen on
meraklı kadın
daughter of Eve
meraklı olmak
be hot for
meraklı taze
snoop
meraklı taze
nosey parker
meraklı taze
quidnunc
meraklı tip
rubberneck
merak
{i} interest

Tom wondered why many people in America think that baseball is more interesting to watch than soccer. - Tom Amerika'daki birçok insanın niçin beyzbolun futboldan daha ilginç olduğunu düşündüklerini merak etti.

Ania is interested in computers. - Ania bilgisayarlara meraklıdır.

merak
{i} concern

Your friends are really concerned about your health. - Arkadaşların senin sağlığını gerçekten merak ediyorlar.

aşırı meraklı
fanatic
merak
wonder

Tom wonders if it's true. - Tom, bunun doğru olup olmadığını merak ediyor.

I wonder who that girl is. - O kızın kim olduğunu merak ediyorum.

merak
{i} whim
merak
{i} fancy

He has a great fancy for travelling. - Onun seyahat için büyük bir merakı var.

merak
great interest
merak
keenness
merak
maggot
merak
fond

I am fond of Australian food. - Avusturalya yemeklerine çok meraklıyımdır.

I am fond of the cinema. - Ben sinema meraklısıyım.

merak
foible
merak
passion

I have no special talents. I am only passionately curious. - Ben özel yetenekleri yok. Ben sadece tutkuyla meraklıyım.

merak
(Argo) kick
merak
fuss
merak
espial
merak
mania
merak
relish
merak
taste

This popcorn tastes stale. I wonder when it was popped. - Bu patlamış mısırların tadı bayat. Ne zaman yapıldıklarını merak ediyorum.

She wondered how his lips would taste. - O, dudaklarının nasıl tat alacağını merak ediyordu.

merak
conceive
merak
fad

Fadil became interested in Islam. - Fadıl, İslam'a merak sardı.

merak
solicitude
merak
cult

I am curious about Japanese culture. - Japon kültürünü merak ediyorum.

merak
inquietude
merak
wondered about
merak
be wondering
aşırı meraklı
fanatical
havacılığa meraklı
air minded
merak
sensation
merak
hobby

Tom calls himself a hobbyist. - Tom kendine meraklı diyor.

Tom is a model railroad hobbyist. - Tom model demiryolu meraklısı.

merak
great interest in, great liking for; passion for (something)
merak
disquiet
merak
anxiety, worry
merak
wonderment
merak
disquietude
merak
being particular or fastidious about
merak
care

I wonder if you have ever really cared for me. - Beni gerçekten sevip sevmediğini merak ediyorum.

Don't worry. I'll take care of that. - Merak etmeyin. Onunla ilgileneceğim.

merak
curiosity; great interest, concern, passion; anxiety, solicitude, worry
merak
bug
merak
avocation
merak
anxiety
merak
crotchet
merak
missile
meraklılar
the fancy
modaya meraklı
faddish
sefahate meraklı
Dionysiac
التركية - التركية
Her şeyi anlamak ve bilmek isteyen, mütecessis: "Büyük kapının önünde binlerce meraklı birikmişti."- H. Taner
Bir şeye çok düşkün olan, sürekli onunla uğraşan kimse: "Sedef ve gümüş kakmalı bıçaklara, revolverlere meraklıydı."- Y. K. Beyatlı
Kendisini ilgilendirmeyen bir konuda bilgi sahibi olmaya çalışan kimse
Titiz
Bir şeye çok düşkün olan, sürekli onunla uğraşan kimse
Kaygılı
Her şeyi anlamak ve bilmek isteyen, mütecessis
Titiz: "Rakım Bey yaşlı, ak saçlı, temizlik meraklısı, temizlik mütehassısı bir adamdı."- A. Ş. Hisar
merak
Bir şeyi anlamak veya öğrenmek için duyulan istek: "Ona bu merak nereden, nasıl, niçin, ne zaman illet olmuştur diye az kafa yormadım."- H. Taner
MERAK
(Osmanlı Dönemi) Kuruntu, telâş. İç sıkıntısı. İç darlığı.(... Merak, hastalığı ziyade ettiği gibi hikmet-i İlâhiyeyi ittiham ve rahmet-i İlâhiyeyi tenkid ve Hâlik-ı Rahiminden şekva hükmünde olduğu için aksi maksadiyle tokad yer, hastalığı ziyadeleşir. L.)
MERAK
(Osmanlı Dönemi) Dalgınlık. Kara sevdâ
MERAK
(Osmanlı Dönemi) Bir şeyi öğrenmek istemek. Çok şiddetli arzu. Heves. Düşkünlük
Merak
(Osmanlı Dönemi) BESS
merak
Bir şeyi edinmek, yapmak, bir şeyle uğraşmak isteği: "Öteden beri güzel giyinmeye, güzel konuşmaya merakım vardır."- R. N. Güntekin
merak
Kaygı, tasa
merak
Düşkünlük, heves
merak
öğrenme isteği
merak
Bir şeyi edinmek, yapmak, bir şeyle uğraşmak isteği
merak
Bir şeyi anlamak veya öğrenmek için duyulan istek
meraklı
المفضلات