genişçe

listen to the pronunciation of genişçe
التركية - الإنجليزية
capaciously
rather wide, somewhat broad
broadly
widely
geniş
large

His family is very large. - Onun ailesi çok geniştir.

The river flooded a large area. - Nehir geniş bir alanı su altında bıraktı.

geniş
broad

Jim has broad shoulders. - Jim'in geniş omuzları var.

She has broad shoulders. - Onun geniş omuzları var.

geniş
{s} wide

These insects are widely distributed. - Bu böcekler geniş bir alana yayıldılar.

When Columbus discovered America, bison (American buffalo) inhabited a wide-ranging area. - Columbus Amerika'yı keşfettiği zaman, bizon ( Amerikan mandası ) geniş bir alanda yaşıyordu.

geniş
extensive

The fire caused extensive damage. - Yangın geniş çaplı hasara neden oldu.

The damage is too extensive. - Zarar çok geniş çaplıdır.

geniş
vast

Sami loved hiking in the vast Russian wilderness. - Sami, geniş Rus vahşi doğasında yürüyüşe çıkmayı seviyordu.

Sami loved hiking in the vast Canadian wilderness. - Sami, Kanada'nın geniş, vahşi doğasında yürüyüşe bayılıyordu.

geniş
exhaustive
Geniş
(Tıp) latus
Geniş
(Tıp) lata
geniş
spacious

Their dining room is very spacious. - Onların yemek odası çok geniş.

Father made our living room more spacious. - Baba oturma odamızı daha geniş yaptı.

geniş
{s} cosmical
geniş
{s} full
geniş
{s} extended

Never buy extended warranties. - Asla genişletilmiş garantiler almayın.

The DVD contains deleted and extended scenes. - DVD silinmiş ve genişletilmiş sahneler içeriyor.

geniş
(Bilgisayar) expanded

Our sphere of influence has expanded so much since then. - Bizim etki sahamız o zamandan beri çok genişledi.

A heath is often created or expanded by fire, which prevents the growth of trees. - Ağaçların büyümesini engelleyen bir fundalık sık sık yangın tarafından oluşturulur ya da genişletilir.

geniş
(Bilgisayar) thick
geniş
(Dilbilim) timeless
geniş
sweeping
geniş
(Bilgisayar) extend

The city wants to extend the road. - Şehir yolu genişletmek istiyor.

They extended their territory by conquest. - Onlar fetihle bölgelerini genişletti.

geniş
broader

We should judge matters on a broader basis. - Meseleleri daha geniş bir temelde yargılamalıyız.

geniş
commodious

I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious. - Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.

geniş
roomy
geniş
catholic
geniş
cosmic
geniş
voluminous
geniş
comprehensive
geniş
ample

There is an ample market for this product. - Bu ürün için geniş bir pazar var.

There's ample room in the attic. - Çatı katında geniş bir oda var.

geniş
expansive

When you travel abroad, you feel very expansive, and it's easy to overspend in a mood like that. - Yurt dışına seyahat ettiğinde çok geniş hissedersin. Böyle bir ruh hali içinde fazla para harcamak kolaydır.

geniş
sizable
geniş
far-flung
geniş
wider

The gap between rich and poor is getting wider. - Zengin ve yoksul arasındaki uçurum daha da genişliyor.

We want to reach a wider audience. - Biz daha geniş bir dinleyici kitlesine ulaşmak istiyoruz.

geniş
broadest
geniş
larger

China is larger than Japan. - Çin, Japonya'dan daha geniştir.

geniş
walk in
geniş
spacious, extensive, vast, expansive
geniş
obtuse
geniş
capacious

I'm wearing a jacket with capacious pockets. - Ben geniş cepli bir ceket giyiyorum.

I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious. - Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.

geniş
wide, broad; spacious, vast, roomy, ample; comprehensive, extensive, exhaustive; carefree
geniş
(Hukuk) broad, extensive
geniş
broadly
geniş
wide, broad
geniş
splay
geniş
open

We have to measure your intraocular pressure. Please open both eyes wide and look fixedly at this object here. - Göz merceğiniz içindeki baskıyı ölçmeliyiz. Lütfen iki gözünüzü genişçe açın ve sabit bir şekilde buradaki bu objeye bakın.

Tom opened the door wider. - Tom kapıyı daha geniş açtı.

geniş
elbowroom
geniş
diffuse
التركية - التركية
Biraz geniş
Biraz geniş: "Babam bu güvercinlere, gaz sandıklarından genişçe bir yuva yaptı."- M. Ş. Esendal
geniş
Bol
Geniş
(Osmanlı Dönemi) BESAT
Geniş
(Osmanlı Dönemi) GAYDAK
Geniş
(Osmanlı Dönemi) CEVA'
Geniş
gen

New York'un caddeleri çok geniş. - New York'un caddeleri çok geniştir.

New York'un caddeleri çok geniştir. - New York'un caddeleri çok geniş.

Geniş
(Osmanlı Dönemi) FECM
Geniş
(Osmanlı Dönemi) BAKIR
Geniş
(Osmanlı Dönemi) BASİT
geniş
Eni çok olan, enli, vâsi: "Geniş, bomboş bir taşlığın serin, rutubetli küf kokusu duyuldu."- P. Safa
geniş
Eni çok olan, enli, vâsi
geniş
Kapsamı büyük, dar sınırlar içinde kalmayan, yaygın
geniş
Kolay kolay tasalanmayan, hoşgörülü, rahat: "Besbelli geniş, olabildiğince umursamaz görünmek istiyordu."- A. İlhan. Çok
geniş
Çok

New York'un caddeleri çok geniş. - New York'un caddeleri çok geniştir.

New York'un caddeleri çok geniştir. - New York'un caddeleri çok geniş.

geniş
Alanı büyük olan, dar karşıtı: "Bu ağaç, bir geniş bostan duvarının dış tarafında idi."- O. C. Kaygılı
geniş
Bol (elbise)
geniş
Kolay kolay tasalanmayan, hoşgörülü, rahat
geniş
Alanı büyük olan, dar karşıtı
geniş
(Osmanlı Dönemi) vâsia